fbpx

Dünyada her gün binden fazla deprem oluyor. Hem de çok uzun süredir… Depremle yıkılan uygarlıklardan, büyük sarsıntıları anlamlandırmaya çalışan ilk bilim insanlarına kadar uzun, tarihsel bir sürecin sonunda bilim ve teknoloji çağına geldik. Ne var ki modern insanının tarihin sözlü mirasıyla olan bağı kopmadı.

Şu anki teknoloji ne kadar gelişmiş olsa da deprem halen büyük bir afet olarak görülüyor. Hazırlanmak için yeterli vakit sağlayacak şekilde erken uyarı sistemimiz de bulunmuyor. Bu sebeple deprem olacağını doğadan gelecek işaretler ile anlama çabamız devam ediyor.

Bu yazımızda, deprem hakkında doğru bilinen 10 yanlışı inceledik.

Deprem öncesi hakkında yanlış bilinenler

Deprem öncesine dair yanlış bilinenler, büyük ölçüde gözleme dayalı sözlü kültür aktarımlarıdır. Günümüzün en işlevsel toplanma mekânlarından biri olan internet ortamında, gerek sosyal medya gerekse e-posta aracılığıyla depreme ilişkin çeşitli enformasyon ve uyarıları hızla yayılmakta. Çoğu yüzlerce yıllık kökene sahip deprem öncesi iddialarını inceledik.

1. Aşırı sıcak hava deprem getirmez

Depremin hava ile doğrudan bağlantılı olduğu inanışı Antik Yunan’a kadar dayanır.  Anaksimandros (MÖ. 610 – MÖ. 546), yazın sıcaklardan dolayı kuruyan ve çatlayan toprağın, yağmurla birlikte ıslanmasıyla büyük miktarda havanın, yerin içine nüfuz ettiğini ve bu havanın toprağı şiddetle sarstığını ileri sürmüştür. (Şahin,: 7)

Aristoteles ise MÖ. 340 yılında yazdığı ‘Meteorologica’ adlı kitabında bu afetten bahseder. Ona göre, içinde ısı bulunan ve bundan dolayı doğal hayli kuru olan yerin, yağmurlarla ıslandıktan sonra hem kendi ısısı hem de güneşin ısısı sayesinde içinde pek çok esinti oluşur. Bu durum da depremleri meydana getirir. (akt. Öntürk, 2020: 8)

Görüldüğü üzere depremi, hava ile bağdaştırma fikri çok eskiye dayanır.

NASA geçtiğimiz yıllarda, depremin iklim ile bir ilgisi olup olmadığını araştırması için Jet Propulsion Laboratuvarı’ndan jeofizikçi Paul Lundgren‘i konuyu araştırması için görevlendirmiş.

Lundgren, Himalaya’yı merkez aldığı çalışmasını 2019 yılında tamamlamış. Bölgenin yaz aylarında yüksek miktarda yağış aldığını söyleyen araştırmacı, bunun yer kabuğundaki stres yüklerini artırdığını belirtmiş. Yine de buradan büyük depremler hakkında bir çıkarım yapmanın pek kolay olmadığının altını çizmiş.

NASA’nın verdiği görev ile araştırmasını tamamlayan Lundgren, tektonik olmayan zorlamaların faylar üzerinde ne kadar kritik bir etki yaratabileceğini ve depremin zamanına yönelik bilgi verebileceğine dair kesin bir sonuca ulaşamadığını belirtiyor. Lundgren, vardığı noktada iklim süreçlerinin büyük bir depremi tetiklemeyeceğini ekliyor.

Birden fazla kültür, depremi hava ile bağdaştırsa da ‘deprem havası’ şeklinde bilimsel bir terim yok. Kandilli Rasathanesi’nin deprem haritaları incelendiğinde depremlerin hava durumuna bağlı gerçekleşmediğini istatistiksel olarak görülebilir.

2. Gezegenlerin veya dolunayın hareketleri depreme neden olmaz 

Gezegenler, Güneş ve Ay; antik medeniyetlerden günümüze, insanlığın merak ettiği varlıklar oldu. Bugün dahi, cevaplanamayan tüm sorular için gökyüzüne bakmaya devam ediliyor. Bizanslı astronom Nikephoras Gregoras 17 Ocak 1332 Konstantinopolis depremini anlatırken, meydana gelen Güneş ve Ay tutulmaları ile yıldırımları Tanrı’nın İmparator II. Andronikos Palaeologos’un (1282-1328) ölümünü haber vermesi olarak görmüştür. (Bakır,2005:6) Yani gök cisimlerinin depremi tetiklediğine dair inanç, oldukça eskiye dayanıyor.

Gökyüzüne ait bu cisimlerinin hareketlerinin depreme neden olacağına dair tarihi iddia, son yıllarda yeniden dolaşıma girdi. Bilim insanlarının tüm çalışmalarına rağmen buna net bir cevap veremediğini belirterek incelememize başlayabiliriz. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) gök cisimlerinin konumunun depreme sebep olduğu iddiasının bilimsel olarak doğrulanamadığını söylüyor.

USGS, son zamanlarda yapılan çalışmalarda gelgitler ile bazı deprem türleri arasında bağlantı kurulabildiğini belirtse de doğrudan etki konusunda nihai sonuç olmadığının altını çiziyor. Kurum, dolunayın ayın diğer evrelerinden daha farklı etkileri olduğunu ise doğrudan reddediyor.

USGS, gezegenlerin konumunun depreme sebep olduğunu gösteren bir çalışmanın bulunmadığını belirtiyor.

3. Depremin genellikle gece saatlerinde olduğunu söyleyemeyiz 

Gezegen hareketlerinin doğrudan depreme sebep olduğuna dair bir net bir sonucun olmadığını söyledik. USGS, depremlerin sabah veya akşam meydana gelme olasılığının eşit olduğunu belirtiyor. Ayrıca gece ve gündüzün oluşumu doğrudan Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüşü ile ilgili olduğu için bu iddia da yanlıştır.

Kandilli Rasathanesi’nin deprem haritası dokümanlarında yer verilen deprem saatleri de, depremin saat fark etmeksizin gerçekleşebildiğini gösteriyor.

Deprem anına dair yanlış bilinenler 

Bazı işaretlerin depremden önce belirdiğine dair şehir efsanelerine değinmiştik. Tıpkı bunun gibi, depreme yakalanma esnasında da ‘uygulamamız gerektiği’ söylenen bazı eylemler var ancak bunlar insanlar tarafından doğru kabul edilen fakat sonuçları oldukça tehlikeli olabilecek durumlardır. Peki deprem anında ne yapmalıyız?

Afet Yönetimi Uzmanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’na göre deprem sırasında en güvenilir yerlerin başında masanın altı geliyor.

Kadıoğlu; masanın altında, sırt pencereye bakacak şekilde durmanın en güvenilir yollardan olduğunu söylüyor.

4. Hayat üçgeni sizi her zaman korumaz 

Hayat üçgeni, bir e-postanın yayılmaya başlaması ile yayılmaya başlamıştı. Zamanla bu yanlış bilginin inandırıcılığı o kadar arttı ki ana haberlerde, bu yöntemin nasıl uygulanacağı tekrar tekrar anlatılır hale geldi.

Hayat üçgeni, ağır eşyalar ile bina kolonları arasında oluşacak boşluk sayesinde hayatta kalma fikrine dayanır.

Gelgelelim bu yöntem, güvenilirliği kanıtlanmamış bir teoriden ibaret. Doug Copp isimli bir arama kurtarma uzmanı tarafından ortaya atılan teori, olası depremlerde binaların yukarıdan aşağıya nizami bir şekilde yıkılması idealine dayandığı için güvenilir değildir. Deprem fotoğraflarına göz attığınızda farklı şekilde yıkımlar olduğunu kolaylıkla görebilirsiniz.

Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, 2013 yılında Milliyet’te yazdığı köşe yazısında hayat üçgeninin çoğu yıkımda işe yaramayacağını söyledi:
Asla deprem anında tamamen yıkılıp yassı kadayıf olacak binalara göre kural konulmaz; depreme maruz kalan binalar arasında yassı kadayıf olan bina yüzdesi 3’ü geçmez, yassı kadayıf şeklini alan binalar tüm binaları temsil etmez, yani doğru örnek değildirler. Yıkılan binalar yan yattığı zaman üçgen beşgen kalmaz, insanları devrilen, savrulan eşyaların yanına yatırarak tehlikeye atmak ve onları savunmasız bırakmak kabul edilemez… (…) Binalarda yapısal olmayan risklerden korunmanın bilimsel/evrensel olarak kabul edilen tek davranış şekli “Çök-Kapan-Tutun”dur.

Uzmanlar, yaşam üçgeninin yıkılma ihtimali olan binalarda işe yaramayacağını dile getiriyorEvrim Ağacı‘nın aktardığına göre hayat üçgeni, Witpress isimli akademik dergi yayınında paylaşılan bir çalışmada incelenmiş. Bu pozisyon, internet siteleri ve kulaktan dolma bilgilerle yayılan bir uydurma olarak tanımlanmış. Çalışmayı birlikte yürüten bilim insanları, böylesine doğrulanmamış hatalı bir eylemin benimsenmesinin, insanları bir deprem sırasında daha büyük risk altına sokabileceğini belirtmiş.

5. Kapının yanında durmak güvenli değil  

Deprem esnasında kapının yanında durmak genel kanının aksına güvenli değildir. Dokuz Eylül Üniversitesi Psikoloji Bölümü Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde yayımlanan deprem önlemleri konulu makalesi, iddianın ortak bilinçteki yerini göstermiş. Araştırmaya katılan 115 kişinin % 41,7’si, deprem esnasında kapı kirişinin altında duracağını söylemiş

Deprem anında alınması gereken en güvenilir pozisyonların başında çök-kapan-tutun yöntemi gelir fakat kapının yanında çök-kapan-tutun yöntemini uygulamak sizi güvende tutmaz. Burada ne başınızı koruyabilirsiniz ne de tutunacak bir alanınız olur. Aksine, savrulan eşyaların üzerinize düşmesi için elverişli bir konumda kalırsınız.

Çoğaltılacak tüm bu sebepler dolayısıyla deprem esnasında kapı yanlarını güvenli alan olarak seçmemeye dikkat etmelisiniz. Kapının kirişinde durmak yerine Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun söylediği gibi masanın altında, sırtınız pencereye bakacak şekilde durmayı tercih etmelisiniz.

6. Merdiven ve asansörlere yönelmeyin

Dokuz Eylül Üniversitesinin bünyesinde yayımlanan makaleye göre (s.984), araştırmaya katılanların % 37,7’si merdivenlere, %6,6’sı ise asansöre yönelip çıkışa gitmeyi tercih ediyor.

AFAD ve AKUT deprem esnasında buralardan uzak durmak gerektiğini belirtiyor. AKUT’un Deprem Eğitimi El Kitabı’nda, merdivenlerin ve asansörlerin emniyetsiz yerler arasında olduğu belirtilmiş.

Deprem esnasında merdiven veya merdiven boşluğuna güvenmemek gerekir. Benzer şekilde, asansörde yakalananlar da en yakın katta inip çök-kapan-tutun pozisyonuna geçmeli (s.37).

  • Depreme merdivende yakalanmanız durumunda en yakın kata ulaşmalı ve burada çök-kapan-tutun pozisyonuna geçmelisiniz.
7. Deprem anında dışarı çıkmayın

AFAD‘a göre deprem anında yapılabilecek en mantıklı eylem, evde kalmak. AFAD, dışarı güvenli bir şekilde çıkmak için depremin bitmesini beklemek gerektiğini, sarsıntı sırasında binayı terk etmeye çalışmanın riskli olabileceğini belirtiyor.

ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS), deprem sırasında evdeysek burada kalmamız gerektiğini vurguluyor. Evde kalmalı, bir masanın altına girip çök-kapan-tutun pozisyonuna geçmeliyiz. Bunun yerine koridora doğru da hareket edilebileceğini belirtiyor. Önemli olan, pencerelerden, şöminelerden, ağır mobilya veya eşyalardan uzak durmak.

Deprem esnasında; düşme, kendinize zarar verme, düşen cam veya molozların çarpması tehlikesi mevcut. Bu sebeple öncelik, apartmanı dışarı çıkmak için apartmanı terk etmek olmamalı.

Deprem sonrası hakkında yanlış bilinenler 

Deprem sonrası hakkında yanlış bilinenler, genellikle medya yoluyla yayılan sözde uzman görüşlerine dayanır. Gazeteler ve televizyon kanallarıyla halka ulaşan yanlış bilgilerden en yaygın olanlarına bakalım.

8. Artçı depremler büyük depremlerin habercisi değildir

Bu iddia neredeyse her depremden sonra gündeme gelir. Jeoloji profesörü Naci Görür, artçıların daha büyük depremlerin habercisi olmadığını söylüyor.

Artçı depremleri başka bir büyük depremin habercisi olarak yorumlamak doğru değildir. Bir yerde büyük bir deprem olursa ardından daha ufak çapta depremler olur. Bunların boyutu giderek küçülür ve daha sonra son bulur. Bazen bu artçı sarsıntılar 6 ay bazen ise 1 yıl sürer.
9. Küçük depremler enerjiyi azaltmaz

Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Haluk Özener, 2017’deki Çanakkale depreminden sonra BÜ Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünde düzenlenen deprem değerlendirme toplantısında kendisine yöneltilen gelen soruları yanıtlamış. “Daha önce 5 büyüklüğündeki depremlerin 7 şiddetindeki bir depremin enerjisini azalttığını söylemiştiniz. Bunların bölgedeki ve hatta İstanbul’daki bir depremin etkisini azalttığını söyleyebilir miyiz?” sorusuna verdiği cevapla bu söylentinin bilimsel bir karşılığı olmadığını belirtmiş.

(İkisi birbirinden bağımsız) demiştik. Yani Çanakkale’de olan depremlerle Marmara’da beklediğiniz depremin birbiri ile alakası olmadığını söylemiştik. İstanbul özelinde, özellikle söylemiştik. Depremlerin büyüklüklerinden bahsederek, enerjisinden bahsederek, bir beşli depremin 32 tane 5’lik depremin, bir tane 6’lık depreme karşılık geldiği 32×32’lik depremin bir tane 7’lik deprem enerjisini karşılayabileceğini söyledik. O kadar sıklıkta 5’lik deprem olmayacağı için, olan küçük depremlerin büyük bir depremi engellemesi bilimsel olarak mantıklı gelmiyor.
10. 7.0 depremin şiddeti değil büyüklüğüdür

Haber kanallarının depremden sonra şu iki terim arasında yanıldığına şahit oluruz: Depremin şiddeti ve depremin büyüklüğü. Sıklıkla karıştırılan iki kelimenin birbiriyle yakından ilişkisi olduğu doğru olsa da anlamları tamamen farklıdır.

Depremin büyüklüğü:

Büyüklük, fayın kırılması sonucu açığa çıkan enerjinin ölçümüdür.  Ölçümün yapıldığı yere bağlı değildir ve magnitüd ölçüsü ile hesaplanır. AFAD’a göre bugüne kadar ölçülen en yüksek deprem büyüklüğü, 8.9 (31 Ocak 1906 Colombiya-Ekvator ve 2 Mart 1933 Sanriku-Japonya depremleri) magnitüddür.

Örneğin Kandilli Rasathanesi, 17 Ağustos 1999 depreminin büyüklüğünü 7.8, şiddetini ise yıkıcı bir deprem olduğu için X olarak hesaplamıştır.

Depremin şiddeti: 

Şiddet, depremin etkilerinin niteliksel açıklamasıdır. Büyüklüğe nazaran daha özneldir. Roma rakamları ile gösterilir (IV-XII).

Depremin şiddeti, gözlenen etkilere göre hazırlanan ‘şiddet cetvelleri’ne göre değerlendirilir. Bu cetveller, depremin etkisinde kalan canlı ve cansız her şeyin depreme gösterdiği tepkiye göre hazırlanmıştır.

Bir deprem oluştuğunda, bu depremin herhangi bir noktadaki şiddetini belirlemek için, o bölgede meydana gelen etkiler gözlenir. Şiddet cetvelindeki derecelere göre değerlendirilir. V ve daha küçük şiddetteki depremler yapılarda hasar meydana getirmez.

Deprem şiddeti ve büyüklüğü arasındaki denkliği gösteren tablo Görsel Kaynağı

Deprem büyüklüğü işe şiddeti arasındaki denkliği gösteren yukarıdaki tabloya göre 6.6 büyüklüğündeki bir deprem, IX şiddetindedir.

Prof. Dr. Ramazan Özey, modern kuramlara göre depremi tanımlarken bu afetin yer içinde fay olarak adlandırılan kırıklar üzerinde birikmiş enerjinin aniden boşalması sonucunda meydana geldiğini söyler. Enerji boşalması ile yer kabuğunun katmanları kırılıp yer değiştirir. Bu yer değiştirme hareketinin neden olduğu karmaşık, elastik dalga hareketleri de ‘deprem’ olarak isimlendirilir.

Yani depremin sebebi tamamen yerküreyi oluşturan levhaların hareketleridir. Diğer faktörlerin afet üzerindeki etkisi bilimsel olarak tespit edilememiştir.

Etiketler

  • Deprem
  • deprem haritası
  • doğal afet
  • doğru bilinen yanlışlar
  • hayat üçgeni
  • kandilli
  • kandilli rasathanesi

Diğer Yazılar

Simge Gümen

Analiz | Doğrulama

Kaynaklar