fbpx

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaylığının hukuki boyutu nasıl tartışılıyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2023 seçimlerindeki adaylığının hukuka uygun olup olmadığı tartışılıyor. İki görüşü savunanların dayanak ve kaynaklarını incelediğimiz bu yazıda, tarafların konuya dönük yaklaşımına mercek tutuyoruz. Öyle görünüyor ki seçmen sandık başında hangi adayları göreceğini YSK’nın vereceği kararla öğrenecek. Anayasa’nın 79. maddesine göre seçimlere dair tüm görev ve yetkiler Yüksek Seçim Kurulu’na ait: “Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları aleyhine başka bir merciye başvurulamaz.” TBMM, seçimlerin yenilenmesi kararı alırsa tüm tarafların görüşüne göre de Erdoğan aday olabiliyor.


Kamuoyunda 2023 milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimine dair merak edilen birçok konu bulunuyor. Bunlardan biri mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığına ilişkin. Bu konuya dair tartışmalar özellikle Zafer Partisi, Memleket Partisi, Türkiye İşçi Partisi ve Bağımsız Türkiye Partisi gibi muhalefetteki partilerin söylemleri ve birçok hukukçu/akademisyenin ifadeleriyle gündeme geldi. Söz konusu kişi ve kurumlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aday olamayacağını iddia ediyor. Bununla birlikte, Altılı Masa’nın 26 Ocak 2023 tarihinde yaptığı toplantının ardından yayımladığı ortak açıklama ile tartışmalar arttı. Altılı Masa liderlerinden Babacan: “Erdoğan adaylık dilekçesi verdiği gün YSK’ya itiraz dilekçesi vereceğiz” ifadesini kullandı. Öte yandan Cumhur İttifakı bileşenleri ise adaylığa dair bir sorun olmadığını ifade ediyor. Bu açıklamalar bizleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimi adaylığının hukuki boyutunu incelemeye yöneltti.

Doğrula olarak konuyu tüm boyutlarıyla inceledik. İlk olarak konuyu aydınlatmak adına sizlere Anayasa’daki ilgili maddeleri sunacağız. Ardından Cumhur İttifakı’nın tezini açıklayacak ve söz konusu muhalefet partilerinin argümanlarını anlatacağız. Son olarak iki görüşün ortak ve farklı noktalarını tespit ederek yazımızı sonlandıracağız.

Öncelikle, Anayasa’nın 101. maddesinin 2. fıkrası Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin 5 yıl ve en fazla 2 dönem olduğunu belirtiyor. Bu hüküm Anayasa’ya 21 Ekim 2007 tarihinde yapılan referandum sonucunda girdi. Halkoylaması öncesinde Cumhurbaşkanı’nın görev süresi yedi yıl olmak üzere bir dönemdi. Bilindiği üzere, 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan bir başka referandum ile hükümet sistemi ve Anayasa’nın çeşitli maddeleri değişti. Bu değişikliklerin bir kısmı referandum sonrası yürürlüğe girdi. Hükümet sistemiyle ilgili maddeler ise 2018 seçimlerinin ardından uygulamaya geçti. İşte, tartışmalar tam bu noktada başlıyor.

Erdoğan aday olabilir savı 

24 Haziran 2018 seçimleri öncesinde yürütme organı halkoyuyla seçilmiş Cumhurbaşkanı ve parlamento içinden çıkan bir Bakanlar Kurulu’ndan oluşuyordu. 2017 referandumunda öngörülen Anayasa değişikliklerinin 2018 seçiminden sonra tümüyle yürürlüğe girmesiyle yürütmenin yapısı değişti. 2018 yılından itibaren, yürütme görevi yalnızca Cumhurbaşkanı tarafından icra edilmeye başlandı.

Genel olarak Cumhur İttifakı bileşenleri tarafından iddia edilen teze göre: Hükümet yapısı değişikliği nedeniyle Cumhurbaşkanı’nın görev dönemi 2018 öncesi ve sonrası olarak değerlendirilmeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2014-2018 arasında yarı başkanlık sistemi mevcutken Cumhurbaşkanlığı yaptı. Ancak 2018’de ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ dönemi başladı. Bu nedenle 2018-2023 arası Erdoğan’ın yeni sistemdeki  birinci dönemidir. Dolayısıyla, Erdoğan’ın adaylığı Anayasa 101/2’ye göre bir aykırılık barındırmıyor. Bu düşünceye göre, 2023 yılında yapılacak seçimlerin olağan veya başka bir tarihte olması fark etmeksizin Erdoğan 2.kez aday olabilir. 

Erdoğan aday olamaz savı 

Bu görüşün temelinde anayasanın kendisinin değil sadece belirli maddelerinin değiştiği düşüncesi bulunuyor. Genel olarak çeşitli muhalefet partileri tarafından iddia edilen teze göre, 2017’de Anayasa’nın yalnızca belirli maddeleri değişti ve bu yeni bir Anayasa değil. Yine aynı görüşe göre, hala 1982 Anayasası’nın yürürlükte olması nedeniyle hukukun devamlılığı ilkesi uyarınca Erdoğan günümüzde Cumhurbaşkanlığının ikinci dönemindedir.

Bu sava göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan göreve başladığında AY.101/2 hükmü aynı şekilde yürürlükteydi. 2017 yılında yapılan referandumda bu hükme dair herhangi bir değişiklik yapılmadı. Dolayısıyla, Erdoğan’ın 2014-2018 yılları arası 1. dönemi, 2018-2023 yılları da 2.dönemi oluyor. Bu nedenle seçimlerin olağan tarihinde gerçekleşmesi halinde “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” maddesi Erdoğan’ın 3.kez adaylığını engelliyor.

Bu argümana Abdullah Gül’ün görev süresi ve dönemi örnek veriliyor. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçildiği 28 Ağustos 2007 tarihinde görev süresine ilişkin yedi yıl ve bir dönem hükmü vardı. Ancak seçildikten sonra bu madde günümüzdeki haliyle değiştirildi. Bununla birlikte, Abdullah Gül’ün görev süresi seçildiği tarihteki maddeye göre belirlenmiş ve yedi yıl boyunca Cumhurbaşkanlığı yapmıştı. Keza, 2012 yılında, Anayasa Mahkemesi 11.Cumhurbaşkanı’nın seçildiği tarihteki maddeye göre görev süresinin belirlenmesi ve değişikliğin 12. Cumhurbaşkanı ile beraber uygulanması gerektiğini belirtmiştir. AYM’nin bu kararı günümüz için de emsal oluşturabilir. Dolayısıyla Erdoğan’ın görev süresi, seçildiği tarih, 28 Ağustos 2014’te yürürlükte olan Anayasa maddesine göre belirlenmelidir.

Diğer taraftan, Erdoğan’ın günümüzde ikinci döneminde olduğu tezini kabul etsek dahi Anayasa’ya göre adaylığını mümkün kılan bir yol var. Anayasa 116/3’e göre eğer Meclis seçimlerin yenilenmesine karar verirse Erdoğan’ın 3. kez aday olması mümkün hale geliyor.

Seçimlerin yenilenmesi nasıl gerçekleşir?

Öncelikle belirtmek isteriz ki kamuoyunda sözü geçen ‘erken seçim’ ile ‘seçimlerin yenilenmesi’ aynı anlamı taşımamaktadır. Öyle ki Anayasa’da ‘erken seçim’ kavramı bulunmuyor. Keza Anayasa 116/3’te ‘seçimlerin yenilenmesi’ ifadesi geçiyor. Peki, bu iki kavram arasında bir fark var mı? Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi’ne göre; erken seçim olağan tarihten önce ülkede ekonomik, sosyal, politik veya çeşitli nedenlerle mevcut hükümetin ülkeyi yönetememesi veya güven ortamını kaybetmesi nedeniyle seçime gidilmesi kararıdır.

Hükümetin güven kaybetmesi, Bakanlar Kurulu olan sistemlere özgü bir durumdur. Hatırlanacağı üzere 2018 öncesi Türk siyasal tarihinde ‘meclisten güvenoyu almak’ adlı bir kavram vardı. Ancak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde yürütme tek kişiden oluşur (Monist yapı). Yasama ve yürütme birbirlerine karşı sorumlu değildir. Bu durum Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne temel oluşturan başkanlık sistemi için de geçerlidir. Örneğin başkanlık sisteminin en tipik örneği olan ABD’de de aynı düzenleme mevcut.

Sorumuzun cevabına geldiğimizde ise Anayasa bu konuda çok açık bir hüküm veriyor.

 

            1.Yol: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan seçimlerin yenilenmesine tek başına karar verebilir.

            2.Yol: Türkiye Büyük Millet Meclisi de seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.

Peki, Meclis bu kararı nasıl verebilir? Meclis üye tam sayısı AY.75’e göre 600 milletvekilidir. Seçimlerin yenilenmesi kararı için milletvekillerinin beşte üçünün (360) oyuna ihtiyaç gerekiyor. Mevcut milletvekili sayılarına baktığımızda Cumhur İttifakı’nın (AKP+MHP+BBP) 335 milletvekiline sahip olduğu görülüyor. Bu nedenle eğer Cumhur İttifakı, seçimlerin yenilenmesi kararını amaçladığı takdirde diğer siyasi parti gruplarından herhangi birisinin desteğine ihtiyaç duyacaktır.

Tüm bilgiler ışığında Erdoğan’ın adaylık durumuna dair görüşleri gösteren tabloyu aşağıda görebilirsiniz.

 

İstanbul’da hangi metro projesi ne zaman başlatıldı?

“İstanbul’da hangi büyükşehir belediye başkanı ne kadar metro yaptı?” konusu aylardır tartışma konusu… Ortaya atılan iki infografik, özellikle Ekrem İmamoğlu ve Kadir Topbaş döneminin kıyas edildiğini gösteriyor. Ancak bu iki grafiğin de hangi metodoloji ve verilerle hazırlandığı bilinmiyor.

  • Yapımı devam eden ve tamamlanmış raylı sistem projelerini incelediğimizde, bir projenin tamamlanmasının birden fazla belediye başkanının dönemini kapsadığını gördük.
  • Bu sebeple bir projeyi, ihale edildiği dönemin başkanına, ya da tamamlandığı dönemin başkanına mâl eden bir analiz sonucu ortaya koymak adil bir yaklaşım değil.
  • Bu içeriğimizde, hangi metro, tramvay ve füniküler projelerinin hangi belediye başkanlarının dönemine uzandığını izleyebilirsiniz.

Son zamanlarda İstanbul’da peşi sıra açılan metro istasyonları ile metroların yapım ve hizmete açılma süreci merak edilir oldu. Metro İstanbul, 1988 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kent içi raylı sistemlerin işletmeciliğini yapma üzere kuruldu. Metro İstanbul; tramvay, füniküler, teleferik hatlarının yanı sıra metro hatlarının da işletmesini üstleniyor. Bu yazıda son zamanlarda tartışma konusu olan metro, füniküler ve tramvay hatları ele alınacaktır. Tartışmanın fitilini ise sosyal medyada da yayılım gösteren iki grafik ateşledi. Bu iki grafikte verilen ve İBB başkanlarına mâl edilen metro kilometrelerinin neye göre hesaplandığı bilinmiyor.

Söz konusu grafiklerdeki kaynak ve metodoloji eksikliğinden dolayı doğrudan yorum yapmak sağlıklı olmayacaktır. Öyle ki yapılan metro hatlarının doğrudan bir başkana ait olduğunu söylemek de hatalı bir söylem. Bazı hatların ihale, yapım ve açılış dönemlerinin farklı olması ve süreç boyunca farklı başkanların ’emeklerinin’ olması bu konuyu doğrudan bir sonuca bağlamanın önündeki en büyük engel.

Ulaştırma Bakanlığı’nın verilerinden elde edilen ve paylaşılan (solda) ile İBB Haber’in paylaştığı (sağda) metro inşa grafikleri.

Bu analiz yazımızda ise 2004 yılından itibaren açılan metro, füniküler ve tramvay hatları ele alınacaktır. Açılan metro hatları, 1 Nisan 2004-22 Eylül 2017 tarihleri arasında İstanbul Büyükşehir Başkanı olarak görev yapan Kadir Topbaş ile 27 Haziran 2019’da mazbatasını alması ile göreve gelen (31 Mart 2019 seçiminin iptal edilmesinden dolayı) ve günümüzde hala İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda oturan Ekrem İmamoğlu dönemini kapsamaktadır.

Hatlar, açık kaynaklardan elde edilen ihale, inşa başlangıç, açılış tarihleri ve uzunlukları baz alınarak incelenmiştir.

Tamamlanmış Metro Hatları

M1A Yenikapı-Atatürk Havalimanı Metro Hattı

Metro İstanbul’un ilk raylı işletmesi olan ve toplam 26,8 km’lik hat uzunluğuna sahip M1 hattı, iki bölümden oluşuyor. Otogar istasyonundan sonra Atatürk Havalimanı yönüne giden kısım M1A olarak adlandırılırken, Kirazlı yönüne doğru giden kısım ise M1B olarak adlandırılıyor. M1 metrosunun 3 etabı 1989-2002 yılları arasında peyderpey açılıyor.

M1 hattının Yenikapı istasyonu 09.11.2014 tarihinde Kadir Topbaş döneminde açıldı. Açılıştan sonra M1 hattının ilk durağı Yenikapı oldu. Aksaray-Yenikapı istasyonlarının arasının ise 700 metre olduğu biliniyor.

M1 metro hattının Yenikapı istasyonu 2014 yılında Kadir Topbaş döneminde açıldı. 

M1B Yenikapı-Kirazlı Metro Hattı

M1 metro hattı Otogar-Kirazlı arası uzatılıyor. Uzatılan bu kısım M1B olarak adlandırılıyor. 5,8 kilometrelik uzunluğa sahip M1B’nin ihale bilgilerine haberlerden ulaşılıyor. 2000 ve 2003 yılında ekonomik kriz nedeniyle iki defa ihale edilen metro hattının temeli ise 2005 yılında atılmış.

M1B’nin açılışı ise 14.06.2013 tarihinde gerçekleşti.

M1B’nin ihalesi Ali Müfit Gürtuna zamanında yapılsa da hattın yapım ve açılış dönemi Kadir Topbaş’ın belediye başkanı olduğu döneme denk geliyor. 

M2 Yenikapı-Seyrantepe-Hacıosman Metro Hattı

M2 (toplam 23,49 km) hattının tüm istasyonlarının açılması 22 yıllık bir süreci kapsıyor. M2 metro hattının 2. ve 3. etapları Kadir Topbaş döneminde açıldı. 2 ve 3. etaplara dahil istasyonların açılış tarihleri ve hat uzunlukları şu şekilde:

Taksim- Şişhane (1650 m) ve 4. Levent- Atatürk Oto Sanayi (5,5 km) istasyonları 30 Ocak 2009 tarihinde,

Darrüşafaka istasyonu (1270 m) 2 Eylül 2010 tarihinde,

Seyrantepe istasyonu (1670 m) 11 Kasım 2010 tarihinde,

Hacıosman istasyonu (1350 m) 9 Temmuz 2011 tarihinde,

Yenikapı İstasyonu (1670 m) ve Haliç geçiş köprüsü 15 Şubat 2014 tarihinde,

Vezneciler/İstanbul Üniversitesi istasyonu 16 Mart 2014 tarihinde açılıyor.

Hattın 3. etabı olarak kabul edilen Yenikapı ve Vezneciler istasyonlarının açılması ile 3550 metrelik Yenikapı-Şişhane aralığı tamamlanıyor.

M2 metrosunun 2. ve 3. etapları Kadir Topbaş döneminde açılıyor.

M3 Kirazlı-Başakşehir/Metrokent Metro Hattı

M3 metro hattının 2009 yılında tünel kazılarının tamamlanmasından 2013 yılında açılışına kadarki süreç Kadir Topbaş’ın belediye başkanı olduğu dönemi kapsıyor. 15,9 km‘lik hat uzunluğuna sahip M3’ün açılışı ise 14 Haziran 2013 tarihinde gerçekleşti.

M3’ün yapım süreci  ve açılışı Kadir Topbaş dönemini kapsıyor. 

M4 Kadıköy-Sabiha Gökçen Havalimanı Metro Hattı

M4 metro hattının (toplam 33,5 km) ilk iki etabı Kadir Topbaş döneminde tamamlandı. Hattın 1. etabı olan Kadıköy-Kartal aralığındaki istasyonların yapım ihalesi 30.12.2004 tarihinde yapıldı ve 28.01.2005 tarihinde Yapı Merkezi-Doğuş-Yüksel-Yenigün-Belen İnşaat Ortak Girişimi tarafından hattın 1. kısmı (Kadıköy-Kozyatağı) için sözleşme imzalandı fakat yüklenici firmanın işi bitirememesi üzerine yeniden ihaleye çıkıldı.

Ardından bugün de 1. etap olarak bildiğimiz Kadıköy-Kartal arasındaki istasyonları inşası için 14.01.2008 tarihinde yeniden ihale yapıldı ve Astaldi–Makyol–Gülermak Ortak Girişimi tarafından 21.03.2008 tarihinde işe başlandı. Mayıs 2012’de deneme seferlerinin yapılmasının ardından 17 Ağustos 2012’de M4 1. etap Kadıköy-Kartal hattı açıldı. M4 metrosunun 1. etabı olan Kadıköy-Kartal istasyonlarının hat uzunluğu 21,7 km. 

Kartal-Tavşantepe arasındaki istasyonları kapsayan 4,8 kilometrelik 2. etabın ihalesi (2012/194566) 2013 yılında yapıldı. Yine aynı yıl inşaasına başlandı ve 10 Ekim 2016 tarihinde açıldı.

Hattın kim tarafından yapıldığı oldukça tartışılan 7 kilometrelik 3. kısmı Tavşantepe-Sabiha Gökçen Havalimanı istasyonlarının ihalesi (2014/128538) 2014 yılında yapıldı. Hattın yapımına 2015 yılında başlansa da açılış, 2 Ekim 2022 tarihinde Ekrem İmamoğlu döneminde gerçekleşti. Söz konusu hattın açılış döneminde yapım maliyetinin kim tarafından karşılanacağı meselesi gündeme gelmişti. Hattın yapım maliyeti bakanlık tarafından karşılansa da bu maliyetin geri ödenmesi şartıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmişti.

EKAP üzerinden yaptığımız arama sonucunda M4 metro hattının Tavşantepe-Sabiha Gökçen Havalimanı aralığındaki istasyonların 2014/128538 numaralı yapım ihalesine ulaşıyoruz. Söz konusu istasyonların yapım ihalesi Kasım 2014’te ilan edilirken, sözleşmesi ise Gülermak Ağır Sanayi İnşaat ve Taahhüt A.Ş., YSE Yapı Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından Mart 2015’te yapılmış.

M4 metrosunun 1. etabı Kadıköy-Kartal ve 2. etabı Kartal-Tavşantepe arasındaki istasyonlar Kadir Topbaş döneminde açıldı.Hattın 3. etabı olan Tavşantepe-Sabiha Gökçen Havalimanı istasyonlarının ihalesi 2014 yılında yapılsa da açılışı Ekrem İmamoğlu döneminde gerçekleşti. 

M5 Üsküdar-Çekmeköy Hattı

Türkiye’nin sürücüsüz ilk metro hattı şeklinde tanıtılan M5 Üsküdar-Çekmeköy Hattı, iki ayrı etaptan oluşuyor. Hattın 1. etabı 10,5 kilometrelik Üsküdar-Yamanevler arasına, 2.etabı ise 9,5 kilometrelik Yamanevler-Çekmeköy bölümüne denk geliyor.

M5 Üsküdar-Çekmeköy metro hattının ihalesi (2011/76140) 15 Eylül 2011 tarihinde gerçekleştirilmiş. İhaleyi kazanan Doğuş İnşaat ile 7 Mart 2012’de sözleşme imzalanmış ve 20 Mart 2012’de hattın yapımına başlanmış. İhale sonuç ilanına göre projenin sözleşme süresinin 3 Mayıs 2015 tarihinde sona ermesi gerekiyormuş.

19 Mart 2017 tarihli habere göre, 5 sene devam eden çalışmaların ardından büyük bir bölümü tamamlanan metro hattı inşaatının tamamen bitmesi için İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde 112 milyon euro krediyle dış borçlanma talebi oluşmuş. Ancak bu kredinin hayata geçip geçmediğine dair herhangi bir bilgi yok.

M5 Üsküdar-Çekmeköy hattıyla ilgili bir sonraki haber ise 11 Nisan 2017’de. Bu sefer hat üzerinde test sürüşlerine başlandığı yazılmış. Takip eden aylarda ise, 15 Aralık 2017’de, hattın Üsküdar-Yamanevler arasına denk gelen 1. etabı hizmete açılıyor. Son olarak 21 Ekim 2018’de Yamanevler-Çekmeköy arasındaki 2.etap çalışmaya başlıyor.

M5 metro hattının 1. ve 2. etabının inşası Kadir Topbaş döneminde  Mart 2012’de başlasa da 1. etap Aralık 2017’de, 2. etap Ekim 2018’de Mevlüt Uysal’ın başkanlığı döneminde açıldı.

M6 Levent-Boğaziçi Ü./Hisarüstü Metro Hattı

M6 Levent-Hisarüstü ‘mini metrosu’ yapımı Ulaştırma Bakanlığı tarafından tamamlanarak belediyeye devredilen hatlar arasında yer alıyor. Yani günümüzde işletmesi tamamen Metro İstanbul’a ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait olsa da bakanlık tarafından yapılmış. 

Hattın ihale bilgisine ulaşılamıyor; ancak 11 Eylül 2014 tarihli haberde dönemin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan’ın metro inşaatını ziyaret ettiği sırada yaptığı açıklamalar yer alıyor. Elvan, ziyareti sırasında yapımına 2013’te başlanan metronun açılışını 2014’te aralık sonunda gerçekleştireceklerini söylemiş.

Öte yandan, 24 Eylül 2013 tarihli başka bir haberde, Levent-Rumeli Hisarüstü mini metrosunun yapımına başlandığı ve 2015’te biteceği ifade edilmiş. 24 Ocak 2014’te ise 25 Ocak-1 Şubat tarihlerinde M6 hattının M2 Taksim-Hacıosman metro hattı arasında makas bağlantısı yapılacağından bahsedilmiş. İlk test sürüşünün Şubat 2014’te yapılacağı bilgisi de habere eklenmiş.

Sonuç olarak toplam 3,3 kilometre uzunluğundaki M6 Levent-Boğaziçi Ü./Hisarüstü hattı 19 Nisan 2015’te hizmete açılmış.

Kadir Topbaş döneminde 2013’te yapımına başlanan hattın açılışı 2015 tarihinde gerçekleşti. 

M7 Yıldız-Mahmutbey Metro Hattı

M7 Yıldız-Mahmutbey Metro Hattı esasında biri hala yapım aşamasında olan 3 ayrı etaptan oluşuyor; üç etap için farklı zamanlarda ihale yapılarak farklı şirketlerle anlaşılıyor.

Bunlardan ilki Mecidiyeköy-Mahmutbey arasında yer alan 1.etap. Bu ilk etabın ihalesi (2013/87848) 8 Ekim 2013’te gerçekleştiriliyor ve 8 Aralık 2013’te Gülermak Ağır Sanayi İnşaat, Kolin İnşaat ve Kalyon İnşaat ortak girişimiyle sözleşme imzalanıyor. Projenin süresi 2 Ocak 2014-31 Aralık 2016 arası olarak belirleniyor.

18 kilometre uzunluğundaki 1.etabın inşaatı 9 Şubat 2014’te başlıyor. Proje süresine göre 2016’nın sonunda bitmesi planlanan metro hattının Mecidiyeköy istasyonunun yapımı ise 6 Temmuz 2015’te başlanmış.

Ardından, 4 Eylül 2018 tarihli bir haberde, Mecidiyeköy-Mahmutbey Metro inşaatının %90’ının bittiği yazılmış. Ayrıca haberde, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal’ın Mecidiyeköy-Mahmutbey hattının 2018 sonunda açılması planlanan metrolar arasında olduğunu söylediği belirtilmiş. Ancak haberde 2016’da yapımı tamamlanması planlanan hattın neden bitmediğine dair herhangi bir bilgi yer almıyor.

19 Mart 2019 tarihli haberde ise, İBB Başkanı Mevlut Uysal’ın Mecidiyeköy-Mahmutbey metro hattında başlatılan test sürüşlerine katıldığı bilgisi bulunuyor. Uysal, aynı tarihte, hattı 2019’un son çeyreğinde hizmete açmayı planladıklarını da söylemiş.

Daha sonra Kasım 2019’da M7 Kabataş-Mecidiyeköy-Mahmutbey Metro Hattı’nın tünelleri tamamlandığı için Fulya’da tünel açma makinesi çıkarma töreni düzenlenmiş. Ancak bu tarihte hattın 1.etabı hala kullanıma açılmış değil. Tarihler 14 Mayıs 2020’yi gösterdiğinde bu sefer dönemin İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, hattın ilk etabını 19 Mayıs’ta açmayı düşündüklerini ancak Covid-19 salgını dolayısıyla erteleneceğini duyurmuş.

Sonuç olarak hattın Mecidiyeköy-Mahmutbey arasında kalan 1.etabı, 28 Ekim 2020’de hizmete açılmış.

Hattın 2. etabı aslında Kabataş-Fulya arası şeklinde planlanmış ancak bu etabın yalnızca Fulya ve Yıldız istasyonları 2 Ocak 2023’te açılmış. Zira Kabataş ve Beşiktaş duraklarında rastlanılan arkeolojik buluntular nedeniyle 2016’dan bu yana kazı arkeolojik boyutta devam ediyor.

Etabın ihalesi (2014/179476), Kabataş ve Beşiktaş’ı da içine alacak şekilde, 16 Nisan 2015’te gerçekleştirilmiş. İhale sonucunda hattın yapımı için 13 Mayıs 2015’te Alsim Alarko ile sözleşme imzalanmış. Sözleşme süresi 27 Mayıs 2015 ve 11 Mayıs 2018 arası olarak belirlenmiş. Kabataş ve Beşiktaş duraklarında arkeolojik kazının devam etmesi nedeniyle hattın 2.etabı, 2 Ocak 2023’te 2 kilometrelik Fulya-Yıldız duraklarıyla açılmış.

M7 metro hattının 1. etabı Kadir Topbaş döneminde 2014’te başladı ve 2020 yılında Ekrem İmamoğlu döneminde hizmete açıldı. Hattın 2. kısmının yapımı 2015 yılında başlamış olsa da Ocak 2023 tarihinde Ekrem İmamoğlu döneminde hizmete açıldı. 

M8 Bostancı-Dudullu-Parseller Metro Hattı

Metro İstanbul’un en son açılan M8 Bostancı-Dudullu-Parseller hattının ihalesi 29 Eylül 2015’te gerçekleştirilmiş. İhale sonucunda Şenbay Madencilik Turizm İnşaat, Kolin İnşaat ve Kalyon İnşaat’ın iş ortaklığı sağlanmış ve 12 Şubat 2016’da M8 hattının yapımı için sözleşme imzalanmış. Sözleşme için süre 26 Şubat 2016 ve 11 Nisan 2019 arası olarak belirlenmiş.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2021-2022 almanağında hattın ihale ve yapım süreci detaylarıyla anlatılmış. Almanağa göre, yapımına Şubat 2016’da başlanan Bostancı-Dudullu-Parseller Hattı’nın kredisi 2018 yılı ortasında bitmiş. 2018 sonunda İller Bankası’ndan alınan ödenekle devamına çalışılsa da o ödenek de bitince, metronun inşaatı 2019’da tamamen durmuş.

Haziran 2020 itibarıyla yeniden öz kaynak sağlanan 14,3 kilometre uzunluğundaki M8 metro hattının yapımına Temmuz 2020’de yeniden başlanmış. Mart 2021’de ise hat için 40 adet araç temini sağlanmış ve testleri başlatılmış. Almanakta 2022 yılının sonuna planlanan M8 hattının Bostancı-Dudullu istasyonlarının açılışı 6 Ocak 2023’te gerçekleştirilmiş.

M8 metro hattının yapımına 2016 yılında Kadir Topbaş döneminde başlanıyor ancak finansal sıkıntılardan 2018 ve 2019 yılında inşaat durduruluyor ve 2020 yılında inşa tekrardan finanse edilerek hattın yapımı yeniden başlıyor. Hattın açılışı ise Ocak 2023 tarihinde Ekrem İmamoğlu döneminde gerçekleşiyor. 

M9 Bahariye-Olimpiyat Metro Hattı

Bahariye-Olimpiyat Metro Hattı, M9 Ataköy-Olimpiyat hattının 1.etabı olarak 29 Mayıs 2021’de hizmete açılmış. Bu tarihte yalnızca Bahariye ve Masko istasyonları açılan hattın İkitelli Sanayi, Ziya Gökalp Mahallesi ve Olimpiyat istasyonları ise 2013’ten beri hizmete devam eden M3 işletmesiyle mekik hat şeklinde çalışıyor.

Dolayısıyla M9 Ataköy-Olimpiyat hattı söz konusu olduğunda hattın yalnızca Bahariye ve Masko olmak üzere iki durağının açıldığını söylemek gerekir. Bu da hattın 2,1 kilometrelik kısmına denk geliyor. İkitelli Sanayi, Ziya Gökalp Mahallesi ve Olimpiyat istasyonları dahil edildiğinde hat 6 kilometre uzunluğunda oluyor.

M9 hattının yapımı için 29 Eylül 2015’te ihale (2015/7436) gerçekleştirilmiş, ihaleyi kazanan Aga Enerji Nakliyat ile 2 Şubat 2016’da sözleşme imzalanmış. Sözleşme süresi 15 Şubat 2016 ve 30 Mart 2019 arası şeklinde belirlenmiş.

27 Mayıs 2021 tarihli İstanbul Büyükşehir Belediyesi haberinde, M9 Ataköy-Olimpiyat hattının yapımına 2016 yılında başlandığı, 2019 yılında İBB tarafından yeniden ödenek sağlanarak çalışmalarına devam edildiği yazılmış. Ayrıca 29 Mayıs 2021 tarihli bir diğer İBB yazısında ise, 2019’da hat üzerinde sorunlu olan bazı bölgelerde zemin problemleri nedeniyle çalışmaların durduğu, teknik sorunlarının çözülmesiyle Temmuz 2020’de çalışmaların tekrar başlatıldığı yazılmış.

Ayrıca Bahariye ve Masko durakları 29 Mayıs 2021 tarihinde açılan hattın, geri kalan istasyonlarında çalışmaların %70 oranında ilerlediği ve 2023 yılı içerisinde açılması planlandığı İBB 2021-2022 almanağında bahsedilmiş.

M9 hattının yapımına 2015 yılında Kadir Topbaş döneminde başlansa da gerek finansal gerekse teknik aksaklıklardan dolayı yapımına 2019 yılında yeniden başlandı ve açılışı Ekrem İmamoğlu’nun başkanlık döneminde Mayıs 2021’de gerçekleşti. 

Tamamlanmış Tramvay Hatları

T1 Kabataş-Bağcılar Tramvay Hattı

T1 tramvay hattının Aksaray-Eminönü istasyonları 1992-1996 yılları arasında tamamlandı.

Hattın Eminönü-Fındıklı istasyonlarının açılışı 2005 yılında gerçekleşti. Fındıklı-Kabataş istasyonları ise 2006 yılında açıldı. Eminönü-Kabataş aralığındaki tramvay uzunluğu ise 2,9 km. Zeytinburnu-Bağcılar istasyonları (T2 hattı) 2006 yılında açıldı, hattın uzunluğu ise 5,12 kilometre. T1 ve T2 hatlarının birleştirilmesi ise 2011 yılında gerçekleşti. Hattın Eminönü-Kabataş ve Zeytinburnu-Bağcılar (T2) istasyonları açıldığında Kadir Topbaş belediye başkanıydı. 

T4 Topkapı-Mescid-i Selam Tramvay Hattı

T4 tramvay hattının 1. etabı olan Şehitlik-Mescid-i Selam istasyonları 2007 yılında açıldı. Hattın 2. etabı olan Şehitlik-Topkapı kısmı ise 2009 yılında açıldı. Bu hattın toplam uzunluğu ise 15,3 kilometre. T4’ün açılışı Kadir Topbaş’ın başkanlık döneminde gerçekleşti. 

T5 Cibali-Alibeyköy Tramvay Hattı

İhale (2016/124619) ve yapım başlangıcı 2016 yılı olan T5 tramvay hattının açılışı İmamoğlu döneminde Ocak 2021’de gerçekleşti. Hattın uzunluğu ise 8,8 kilometre. İhale ve yapım başlangıcı Kadir Topbaş döneminde gerçekleşen hattın açılışı Ocak 2021’de Ekrem İmamoğlu döneminde gerçekleşti. 

Tamamlanmış Füniküler Hatları

F1 Taksim-Kabataş Füniküler Hattı

2002 yılında ihalesi yapılan F1 füniküler hattının açılışı Haziran 2006 tarihinde gerçekleşti. Hattın ihalesinin yapıldığı tarihte Ali Müfit Gürtuna belediye başkanıyken açılışında ise Kadir Topbaş belediye başkanı. 

F4 Boğaziçi Üniversitesi/Hisarüstü-Aşiyan Füniküler Hattı

F4 füniküler hattının ihalesi (2016/513556) Mart 2017’de gerçekleşiyor. Yapımına ise Haziran 2017’de başlanıyor. Fakat bütçe yetersizliğinden hattın inşası 2019 yılında duruyor ve 2020 yılında yeniden finanse edilerek yapımına devam ediliyor. Hattın açılışı Ekrem İmamoğlu döneminde Ekim 2022’de gerçekleşiyor.

Yapımı Devam Eden Hatlar

Yapımı devam eden hatların araştırılmasında, Metro İstanbul’un internet sitesinde bulunan inşa halindeki hatlar kısmı baz alınmıştır.

Sosyal medyada paylaşılan metro hatlarının gösterildiği grafik tartışmalarının üzerine Haber Report‘un ulaştığı İBB Genel Sekreter Yardımcısı konuya ilişkin şu Haziran 2019 tarihi itibarıyla devam eden metro hatları tablosunu paylaştı. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere raylı hatların ihale, yapım ve açılış tarihleri farklı olabiliyor.

*8 Nisan 2023 Tarihli Güncelleme: M3 Başakşehir-Kayaşehir metro hattının uzatması tamamlanmış ve 8 Nisan 2023 tarihinde açılışı gerçekleşmiştir.

M1B Kirazlı-Halkalı Metro Hattı

M1B hattının devamı niteliğinde olan Kirazlı-Halkalı istasyonlarının yapım ihalesi (2016/306719) 2017 yılında yapılırken hattın inşasına da aynı yıl içerisinde başlanıyor. Fakat dönemin İBB Raylı Sistemler Daire Başkanı Doç.Dr. Pelin Alpkökin hattın 2018 yılında %4 ilerleme kaydettiğini ve inşasının durdurulduğunu açıklıyor. Daha sonra Ekrem İmamoğlu’nun 2021 Mart ayında yaptığı açıklamada hattın inşasının yeniden finanse edilerek yapımına tekrardan başlandığı sonucuna ulaşılıyor.

Hattın ihalesi ve yapım başlangıcı 2017 yılı olsa da 2021 yılında hattın yapımı yeniden finanse edilerek inşasına tekrardan başlanıyor. 

M3 Başakşehir-Kayaşehir Metro Hattı Uzatması

M3 Kirazlı-Metrokent/Başakşehir metro hattının kuzey uzatması olarak inşa edilen hattın ihalesi (2016/303118) 3 Mart 2017 tarihinde gerçekleşmiş. Hattın yapımına ise Nisan 2017 tarihinde başlanmış. Sözleşme bilgisinde hattın yapımının Ekim 2019’da tamamlanacağı görülse de inşa hala devam ediyor. Hattın yapımı daha sonra Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na devredildi

*8 Nisan 2023 tarihinde hattın açılışı gerçekleşti

M3 Kirazlı-Bakırköy İDO Metro Hattı Uzatması

M3 Kirazlı-Başakşehir/Metrokent metro hattının 2. etabı olarak inşa edilen hattın ihalesi (2014/104623) 2014 yılında yapılmış. Bu hattın yapımına ise Mart 2015’te başlanmış. Sözleşme bilgisinde hattın yapımının Haziran 2018’de tamamlanacağı görülse de inşa hala devam ediyor. Hattın yapımı daha sonra Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na devredildi

M4 Tavşantepe-Tuzla Metro Hattı Uzatması

M4 hattının ihalesi (2016/311081 numaralı) M10 Pendik-SGH hattının Pendik-Hastane etabı ile birlikte 2017 yapılsa da bu hattın inşası Kaynarca istasyonuna kadar yapılacağı, kalan 5 istasyonun ise 2024 yerel seçimlerinden sonra yapılacağı belirtilmiş.

M5 Çekmeköy-Sultanbeyli Metro Hattı Uzatması

Çekmeköy’den Sultanbeyli’ye 11 kilometre uzunluğunda planlanan hat için 3 Mart 2017 tarihinde yapılan ihale (2016/311083 numaralı) sonucunda Doğuş, Özaltın ve Yapı Merkezi İnşaat firmaları ortaklığıyla anlaşılmış. Hattın inşaat çalışmaları 28 Nisan 2017’de başlamış fakat ödenek yetersizliği ve kredi temin edilememesi nedeniyle 2018’de durmuş.

Ekrem İmamoğlu, kendisi başkanlığa geldiğinde, bu hattaki ilerlemenin %4 olduğunu ifade etmiş. Bu nedenle Ekim 2019’da hat için yeniden kredi temin edilerek Kasım 2019’da inşaatın devamı sağlanıyor.

M7 Kabataş-Yıldız Metro Hattı

Mahmutbey-Yıldız hattının devamı niteliğinde olan 4,5 kilometrelik hattın ikinci etabının (Mecidiyeköy-Kabataş) ihalesi (2014/179476 numaralı) 16 Nisan 2015’te gerçekleştirilmiş. İhale sonucunda Alsim Alarko ile sözleşme imzalanmış ve 27 Mayıs 2015’te hat için yapım çalışmalarına başlanmış. Ancak 2016’da başlayan arkeolojik kazılar nedeniyle Kabataş ve Beşiktaş istasyonlarında inşaat durmuş. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2021 Faaliyet Raporu’na göre 2021 yılı içerisinde bölgedeki kazı çalışmaları devam etmiş, aralık ayında ise İstanbul Arkeoloji Müzeler Müdürlüğü’nden gerekli izinler alınmış. Rapora Kabataş istasyonunda kazı-iksa faaliyetlerine başlanacağı bilgisi de eklenmiş.

M7 Mahmutbey-Esenyurt Metro Hattı

M7’nin 3.etabı olarak 18,5 kilometre uzunluğunda, Mahmutbey ve Esenyurt arasında planlanan hattın yapımı için 11 Temmuz 2017’de ihale (2017/50203 numaralı) gerçekleştirilmiş. İhale sonucunda İçtaş, Makyol ve Astur işbirliğiyle Mahmutbey-Esenyurt metro hattı inşaatı için sözleşme imzalanmış. Hattın inşaatı için başlangıç tarihi 21 Ağustos 2017 görünüyor; fakat 17 Kasım 2022’de hat için yeniden başlama töreni düzenlenmiş. İmamoğlu, söz konusu hat için 2020 yılının sonunda 220 milyon euroluk kaynak sağlandığını ve 17 Kasım 2022’de inşaatına başlandığını ifade etmiş.

M9 Ataköy-Bahariye Metro Hattı

29 Mayıs 2021’de Bahariye ve Masko istasyonları açılan M9 hattının inşaatı devam eden 13,3 kilometrelik kısmı için ihale (2015/74736 numaralı) 29 Eylül 2015 tarihinde yapılmış. Hattın yapımı için AGA Enerji ile anlaşılmış ve çalışmalar 15 Şubat 2016’da başlamış. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2019’da hat için yeniden ödenek sağlayarak hattın inşaatını devam ettirmiş.

M10 Pendik-Sabiha Gökçen Havalimanı Hattı, Pendik-Fevzi Çakmak Etabı

Pendik’ten Sabiha Gökçen Havalimanı’na kadar gitmesi planlanan metro hattının ilk etabı, Pendik-Fevzi Çakmak arası, için 14 Eylül 2022’de ihale (2022/893456) yapılmış. İhale sonucunda Özgün İnşaat ile sözleşme imzalanmış ve 10 Ekim 2022’de hattın inşaatına başlanmış.

M12 Göztepe-Ümraniye Metro Hattı

Göztepe’den Ümraniye’ye 13 kilometre uzunluğunda planlanarak 3 Mart 2017’de ihalesi (2016/311079 numaralı) yapılan M12 metro hattının yapımı için sözleşme Gülermak ve Nurol şirketleriyle imzalanmış. Sözleşme sonucunda 28 Nisan 2017’de hattın yapım çalışmalarına başlanmış fakat Ekrem İmamoğlu kendisi belediye başkanı olduğunda bu hattaki ilerlemenin %4 olduğunu ifade etmiş. Bu nedenle hattın inşaatına 20 Eylül 2019’da yeniden başlanmış.

T5 Eminönü-Cibali Tramvay Hattı

Alibeyköy-Eminönü arasında planlanan T5 tramvay hattının ihalesi (2016/124619) 29 Haziran 2016’da gerçekleştirilmiş. İhale sonucunda Doğuş İnşaat ile sözleşme imzalanarak hattın inşaatına 9 Kasım 2016’da başlanmış. Cibali-Alibeyköy arası hattın 1 Ocak 2021 tarihinde hizmete açılmış ve geriye yapımı devam eden Küçükpazar ile Eminönü istasyonları kalmış. Hattın geriye kalan 1,3 kilometrelik kısmı için 2021 yılında finansman desteği alınmış ve 6 Mayıs 2022’de tünel yapım çalışmalarına başlanmış.


Tüm bu bilgiler ışığında İstanbulluların faydası gözetilerek pek çok metro hattının farklı zamanlarda yapıldığını görüyoruz. Fakat özellikle sosyal medyada tartışılan hangi başkanın kaç kilometre metro yaptığı ile ilgili sürdürülen tartışmaların sonuçsuz kaldığı görülüyor. Gerek ihale sürecindeki gerekse yapım aşamasındaki aksaklıklar metro hatlarının doğrudan bir başkana mâl edilmesinin önünde büyük bir engel oluşturuyor. İstanbulluların faydalanacağı metro hatları nihayetinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın sorumluluğunda. Yapılan ve yapımı devam eden hatların asıl finansmanı ise vatandaşlardan alınan vergiler. 

Araştırmaya katkıda bulunanlar: Ayça Yalçın

Neden İnanıyoruz: Sağlık Dezenformasyonu

Geçtiğimiz günlerde sağlık iletişimi profesör ve uzmanları tarafından yayınlanan makalede bireylerin sağlık ile ilgili yanlış bilgilere neden inandığına dair sistematik bir analiz ortaya konuldu. Medya ve sosyal medyada herhangi bir sağlık iddiasıyla karşılaşan birey doğru akıl yürütme becerisine yeterince sahip değilse, motivasyonunu sezgilerinden alıyorsa, ‘öğrenme’ aşamasında kimliğinden kopamıyorsa veya bilginin yönü tercih ettiği sonuca uygunsa yanlış bilgiye inanma eğiliminde oluyor.


‘Dezenformasyon’ son zamanlarda hem dünyada hem de ülkemizde medya ve iletişim alanında en çok kullanılan ifadeler arasında yer alıyor. Doğruluğu bulunmayan veya yanlış bilgi anlamında kullanılsa da onu diğer yanlış bilgilerden ayıran bir özelliği bulunuyor: Kasıt. Yani bir bilginin kasti şekilde çarpıtılıp aslında olmadığı şekliyle lanse edilmesi dezenformasyona neden oluyor. Bunun yanı sıra yanıltıcı söylem ve mantık dışı iddialar da dezenformasyon sebepleri arasında sayılıyor. Üstelik toplumu ilgilendiren siyaset, iklim, sanat ve sağlık gibi her konuda dezenformasyon ortaya çıkabiliyor. Elbette her bir konu kendi içerisinde önemli ve yanlış bilgi yayılımının her alanda önüne geçilmesi gerekiyor. Fakat bazı konular önem konusunda diğerlerine göre daha üst sıralarda yer alıyor.

Sağlık alanı bu konuların başında geliyor. Zira sağlık ile ilgili yayılan en ufak dezenformasyon büyüyerek insan hayatı için tehlikeli hale gelebiliyor. Diğer bir deyişle, ‘Şarjı dolan telefon prizden alınmazsa pili zarar görür’ demekle ‘Şeker yemek şeker hastalığına neden olur’ demek teoride benzer olsa da ilki yalnızca bir cihazı etkilerken diğerinde söz konusu özne insan oluyor. Bu nedenle dezenformasyon seline kapılarak sağlığımız ile ilgili hatalı kararlar vermeden önce, karşımıza çıkan tüm bilgileri düşünmeyi, sorgulamayı ve araştırmayı alışkanlık haline getirmemiz gerekiyor. Bu alışkanlığı kazanmak için ilk olarak yanlış bilgiye hangi koşullarda, neden ve nasıl inandığımızı öğrenmekte fayda var.

Sağlık dezenformasyonlarına neden inanıyoruz?

Maryland Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde sağlık iletişimi alanında çalışmalar yapan Profesör Xiaoli Nan, öğrencileri Yuan Wang ve Kathryn Thier tarafından hazırlanan ve 21 Ekim 2022’de yayınlanan makalede  ‘insanların neden sağlıkla ilgili yanlış bilgilere inandığı’ konusunda sistematik bir inceleme sunuyor. Profesör Nan ve öğrencileri incelemelerine rehberlik etmesi adına daha önce yapılmış araştırmalardan da yararlanarak sağlık alanındaki yanlış bilgilere yatkınlığı konusunda ‘bütünleştirici bir psikoloji modelini’ geliştirmişler. Model, kişilerin sağlık dezenformasyonlarına duyarlılığının altında yatan dört ayrı psikolojik süreci içeriyor.

Doğru akıl yürütebiliyor muyuz?

Belirlenen ilk süreç kişilerin doğru akıl yürütme yeteneğine hangi ölçüde sahip olduğuyla ilgili. Makaleye göre doğru şekilde akıl yürütme yeteneğine daha çok sahip insanlar, sağlık alanında ortaya çıkan yanlış bilgilere daha az inanıyor. Peki daha doğru şekilde akıl yürütme yeteneğine sahip kişiler kim? Kişilerin ‘doğru şekilde akıl yürütme yeteneklerini’ şekillendiren temel faktörler mevcut bilgileri ve becerileri. Yani konumuz sağlık dezenformasyonu olduğunda doğru şekilde akıl yürütme yeteneği yüksek olan kişilerin sağlık uzmanları veya bilim insanları olduğunu söyleyebiliriz. Bu unvanlara sahip olmayan bir kişi, sağlık okuryazarlığı veya medya okuryazarlığı anlamında ne kadar gelişmişse yanlış bilgiye sorgulamadan inanma olasılığı da o kadar düşük oluyor. Örneğin okuryazar veya uzman olmayan bir kişi ‘Bill Gates’in GDO’ları küçük çocuklara enjekte ettiği’ iddiasına bir sağlık uzmanına göre daha kolay inanıyor.

Motivasyonumuz sezgilerimiz mi, yoksa bilginin doğruluğu mu?

Bireylerin sağlık ile ilgili yanlış bilgilere inanma nedenlerini inceleyen makalede ikinci süreç, doğruluk güdümlü akıl yürütme olmuş. Bu süreç kısaca kişinin öğrendiği bilginin doğruluğuna veya kesinliğine ne kadar önem verdiğiyle ilgili. Makaleye göre doğruluk güdümlü hareket etmenin tam karşısında sezgisel düşünme yer alıyor. Sezgisel düşünmeye yatkın kişiler, duydukları bilgiler karşısında çevresel ipuçlarına güveniyorlar. Örneğin sezgisel düşünmeyle hareket eden bir kişinin ‘Aşı kalp krizi riskini artırıyor’ bilgisi karşısında ‘Komşumuz aşı olduktan sonra kalp krizi geçirdi; o zaman bu bilgi doğru’ şeklinde düşünmesi daha olası. Halbuki öğrendiği bilgiye kesinlik motivasyonuyla yaklaşan birey için bilginin inanılabilirliğinden ziyade doğruluğu önemli. Dolayısıyla doğruluk kaynağı olarak çevresinde gördüğü örneklere değil; akademik makalelere, sağlık uzmanlarına veya ulusal/uluslararası sağlık kuruluşlarına güvenmesi gerekir.

Mevcut düşüncelerimizle uyumlu bilgilere daha mı çabuk inanıyoruz?

Makalede sıralanan diğer bir psikolojik süreç, yanlış bilgi karşısında yön güdümlü akıl yürütme şeklinde ele alınmış. Yön güdümlü akıl yürüten insanlar için bilginin doğruluğu veya yanlışlığından ziyade kişiye göre işe yararlığı önemli. Eğer bilgi, kişiyi tercih ettiği yöne götürüyorsa ya da önceden var olan düşünceleriyle uyuşuyorsa kişinin yanlış bilgiye inanma ihtimali yüksek oluyor. Diğer yandan, yön güdümlü akıl yürütme sonucunda kişi, kendi inançlarıyla çeliştiği için tıbbi kanıtlarla ya da uzmanların fikir birliğiyle ortaya çıkmış bilgiye inanmayabilir. Dolayısıyla dezenformasyona meyilli olur. COVID-19 pandemisi sırasında maske takmak istemeyen ve ‘Maske takmak ciğerlere zararlı’ bilgisine inanan bireylerin yön güdümlü akıl yürüttüğünü söyleyebiliriz. Zira maske takmayı tercih etmediği için kişinin yön güdümlü akıl yürüterek ‘Maske takılmamalı’ sonucuna ulaşabileceği iddialara inanma ihtimali artıyor.

Kimliğimiz yanlış bilgiye inanmamıza neden oluyor mu?

Makalede ele alınan sonuncu psikolojik süreç ise, kimlik güdümlü akıl yürütme. Kimlik güdümlü akıl yürütmede öne çıkan faktörler kişinin inançları, tutumları, kişisel kimliği veya sosyal kimliği olarak sıralanıyor. Yani, kimlik güdümlü akıl yürütme sürecinde karşılaşılan bilgi bireyin inançlarına, tutumlarına, kişisel veya sosyal kimliğine uyuyorsa kişinin bu bilgiye inanma olasılığı daha yüksek oluyor. Örneğin sosyal veya kişisel kimliğinde ‘Türk olma özelliği’ ön planda olan birinin COVID-19 pandemisi sırasında ortaya çıkan ‘Türklere hastalık bulaşmıyor’ iddiasına inanma ihtimalinin yüksek olduğu söylenebilir.

Dezenformasyon, konusu sağlık olsun ya da olmasın, tüm iletişim yollarında hatalara, aksamalara ve bozulmalara neden oluyor. Karşılaşılan bilgilerin sorgulanması bilinçli medya okuryazarları adına atılabilecek ilk adımken, kimi bireyler için ‘yanlış bilgiye inanmanın motivasyonlarını’ araştırmak ve bu nedenler üzerinden ilerlemek daha sağlıklı bir yol olabiliyor.  ‘Sağlıkla ilgili yanlış bilgilendirmeye yatkınlıktaki bireysel farklılıkların sistematik bir incelemesi’ adlı makaleye göre, yanlış bilgiye inanma konusunda bireyleri  doğru akıl yürütme becerisi, kimlik, bilginin götüreceği yön ve bilginin doğruluğuna verilen önem etkiliyor. Dolayısıyla toplumda, bireyde ve gündemde zarara neden olan sağlık dezenformasyonu konusunda ilk iş bireylere düşüyor.

Ekim’de Doğrula Sepetinde fiyatlar %6,41 arttı

Bu yazımızda her ayın ilk haftasında gündem olan enflasyon oranlarını konu aldık. Doğrula olarak da bir ürün sepeti oluşturup bir aylık fiyat değişimini ölçtük. Öncelikle temel kavramlar olarak enflasyonu ve TÜFE’yi açıklamak istiyoruz. Ekim’de Doğrula Sepetinde fiyatların değişimini bulduk.

Temel kavramlar

Enflasyon: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na göre enflasyon fiyatların genel seviyesindeki değişimdir. Toptan eşya fiyat endeksleri, tüketici fiyat endeksleri, üretici fiyat endeksleri ve özel kapsamlı TÜFE göstergeleri gibi çeşitli endeksler aracılığı ile ölçülmektedir.

TÜFE: Tüketici tarafından satın alınan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişimleri ölçen endekstir. TÜFE hesaplanırken örnek bir kitlenin mal ve hizmete ne kadar para harcadığı bulunarak TÜFE hesaplamasında mal ve hizmetlerin ağırlığı belirlenir. Her ay mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişim ölçülür ve ağırlıkları ile çarpılır. Çıkan sonuç TÜFE’dir.

Enflasyon neden önemlidir?

Öncelikle enflasyonun olması demek tüketicilerinin aynı para ile daha az mal ve hizmet alması demektir. Ayrıca, reel faiz enflasyon oranı ile doğrudan bağlantılı olduğu için nominal faiz oranının belirlenmesinde de enflasyon göz önünde bulundurulur.

Türkiye’de enflasyon

Her ayın 3’ünde TÜİK enflasyon oranlarını açıklamaktadır. Başta Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası olmak üzere pek çok kamu ve özel kuruluş TÜİK’in enflasyon oranlarına göre karar vermektedir.

Enflasyon oranını paylaşan diğer kuruluş ENA Grup

TÜİK’in yanında Enflasyon Araştırma Grubu(ENAGrup) da Türkiye’deki tüketici enflasyonunu ölçmektedir. Sosyal medyada TÜİK’in yanında bu grubun da enflasyon oranı paylaşılmaktadır. ENA Grup’un enflasyon oranları ile TÜİK’in enflasyon oranları birbirinden farklı çıkmakta ve bu sebeple de sosyal medya kullanıcıları TÜİK oranlarından şüphe duymaktadır. Çoğunlukla ENA Grup’un tüketici enflasyon oranı daha yüksek çıkmaktadır.

TÜİK ve ENA Grup enflasyon oranları

TÜİK’e göre Tüketici Fiyat Endeksi yıllık bazda %85,51 artarken aylık bazda %3,54 arttı. Gıda enflasyonu ise yüzde %5,09’dir.

 

ENA Grup’a göre Tüketici Fiyat Endeksi yıllık bazda %185.34 rttığını hesaplarken aylık bazda %7.18 arttığını hesaplamıştır. Gıda enflasyonunu ise aylık bazda %8,46‘dır.

Doğrula aylık fiyat artışı hesaplaması

Doğrula olarak bizde aylık olarak bazı tüketici ürünlerindeki fiyat değişimini ölçmek istedik. Metodolojimiz ve aldığımız fiyatların kaynaklarını da paylaşarak size ürün sepetimizdeki ürünlerin Ekim ayındaki fiyat değişimini gösteriyoruz.

Doğrula Sepeti’mizin Ekim ayındaki fiyat artışı

Doğrula sepetinin fiyatındaki bir aylık (Ekim) artış %6,41‘dir. Gıda sepetinin fiyat artışı ise %5,69’dur.

Fiyatı en çok artan 20 ürünü aşağıda görebilirsiniz.

ENA Grup ve TÜİK ile bizim sepetimiz arasındaki farkın sebeplerinden ikisi bizim sepetimizde daha az ürün olması ve aldığımız fiyatların kaynaklarının farklı olmasıdır. Aşağıdaki Excel dosyasında ürünlerin ortalama fiyatlarını, fiyat artışını artışını, ürünlerin sepetteki ağırlıkların, alt sepet gruplarının ve tüm sepetin fiyat değişimini bulabilirsiniz.

Ekim- Ayı Enflasyon

Metodolojimiz

Fiyat değişimini incelerken 145 ürün grubunu baz aldık. TÜİK’ten aldığımız enflasyon sepetindeki bazı ürünleri çıkardık ve bazılarının ağırlıklarını değiştirdik. Amacımız bir ailenin bir ayda temel olarak tüketebileceği ürünlerdeki fiyat değişimini ölçmekti. Bu sebeple temel olmayan gıda ürünlerini ve kıyafet, otomobil gibi her ay alınması gerekmeyen ürünleri çıkardık.

Hangi kaynakları kullandık?

İncelememizi yaparken sadece web sitelerini kullandık. Gıda ürünlerinin, kişisel bakım malzemelerinin, temizlik malzemelerinin ve gıda sarf malzemelerinin fiyatlarını dört marketin online alışveriş sitesinden aldık. Bu marketler Migros, A101, Carrefour ve Şok’tur. Bu marketler ülkenin en yaygın olan marketlerindendir. BİM’in internet sitesinde fiyatlar yazmadığı için BİM’i incelemedik.
İlk olarak ortalama kirayı ölçmek için Endeksa, Sahibinden ve Zingat’a baktık ve üç büyük şehrin yani ,İstanbul, Ankara ve İzmir’in, kira ortalamalarını aldık. Sonra, su faturası için İskiAski ve İzsu’ya, elektrik ücreti için EPDK’ya, doğalgaz için İGDAŞ, Başkentgazİzmirgazİzgaz ve Enerya’ya baktık. Tüp gaz ücreti için Aygaz, İpragaz ve Milangaz’ı ele aldık. Benzin, motorin ve LPG için Petrol OfisiBP ve Shell’in fiyatlarına baktık. Metro ve belediye otobüsleri için İstanbul, Ankara ve İzmir fiyatlarını inceledik. Cep telefonu paketlerinin fiyarlarını VodafoneTurkcellTürk Telekom ve PTTCELL’den aldık. İnternet paketlerinin fiyatların için ise SuperonlineTürk TelekomTürknet ve Netspeed’i inceledik.

Fiyat değişimini nasıl hesapladık?

145 ürün grubunun her birinin bir kaç kaynaktan aldığımız fiyatlarının ortalamasını bulduk. Belirtmek isteriz ki fiyatlarını aldığımız ürünlerin gramajı birbirine çok yakındır. TÜİK’ten aldığımız sepetin ürünlerinin ağırlıklarında bazı değişimlere gittik. Bu ağırlıklara karar verirken Türkiye’deki bir kişinin bir ayda tükettiği ürün miktarını baz aldık. Aşağıda ürünlerin sepetteki ağırlıklarını bulabilirsiniz.

Ağustos ve Eylül ayı için elimizdeki ortalama fiyatlar ile ürünlerin ağırlıklarını çarptık ve bu ağırlıkları toplayarak sepet fiyatını bulduk. Sonunda elimizdeki iki ayın sepet fiyatı vardı.  Sonra, Ekim ayının sepet fiyatından Eylül ayının sepet fiyatını çıkardık ve çıkanı Eylül ayının sepet fiyatına bölüp 100 ile çarptık. Sonuçta elimizdeki sepetin fiyatının bir ayda yüzde kaç arttığını bulduk. Bu işlem ile tüketici fiyat endeksini bulmuş olduk.

Yrd. Doç. Dr. Oktay Kızılkaya’nın hazırladığı slayttan alınmış Tüketici Fiyat Endeksi örneği
Metodolojimiz ile alakalı eleştirilerinizi ve önerilerinizi bekliyoruz. Eleştirilerinizi veya önerilerinizi e-mail yoluyla info@doğrula.org adresine ya da Doğrula’nın sosyal medya adreslerine gönderebilirsiniz.

Burç, fal, kehanet: Nasıl inanıyoruz?

Öncelikle bu yazıyı okuyanlar için çılgınca bir tahminde bulunalım. Aşağıda sıraladığımız kişilik özelliklerinden ne kadarı size uyuyor bunun değerlendirmesini kendi içinizde yapın:

Başkalarının sizi beğenmesi ve hayranlık duyması hoşunuza gidiyor ama aynı zamanda kendinize karşı eleştirel olmaya eğilimlisiniz de. Kişiliğinizin bazı zayıf yönleri var ve bunun farkındasınız ama genelde bu eksikliğinizi telafi etmeyi başarıyorsunuz. Kendi yararınıza çevirebileceğiniz halde kullanmadığınız önemli bir kapasiteye sahipsiniz. Dışardan disiplinli ve özgüvenli gözükürken, içten içe kaygılı ve güvensizsiniz. Bazen doğru kararı verip vermediğiniz ya da doğru şeyi yapıp yapmadığınız konusunda kafanızda ciddi şüpheler uyanıyor. Belli bir miktarda değişiklik ve farklılığı tercih ediyorsunuz; kısıtlamaların, sınırlandırmaların içinde kalmak sizi mutsuz ediyor. Bağımsız bir düşünür olmakla gurur duyuyorsunuz ve başkalarının iddialarını tatmin edici kanıt olmadan kabul etmiyorsunuz. Ancak kendinizi başkalarına açarken çok açık ve çok içten olmayı akıllıca bulmuyorsunuz. Bazı zamanlar dışadönük, girişken ve sosyalsiniz; bazı zamanlarsa içedönük, çekingen bir kapalı kutu oluyorsunuz.

Yukarıda saydığımız kişilik özellikleri için “Büyük bir kısmı bende var. Tam da beni tarif etmişsiniz!” diyebilirsiniz. Belki bazılarınız sizin hakkınızda nasıl böylesi nokta atışı diyebileceğimiz kişilik tespitleri yaptığımızı görünce şaşırıp, bu işin sırrının ne olduğunu merak edebilirler. Bunun elbette ki metafiziksel bir arka planı yok, hepimiz belli bir düşünsel kapasiteye sahip olan ‘rasyonel’ canlılarız. Dolayısıyla geleceği görme, zihin okuma, nesneleri uzaktan hareket ettirme gibi süper güçlerimiz yok. Bu işin sırrı Forer etkisinde gizli.

Görsel Kaynağı: uxdesign.cc

Forer Etkisi

Nöronlar bize beynimizin ne kadar kompleks bir organik yapı olduğunu düşündürüp hayranlık uyandırsa da Forer (Barnum) etkisi gibi basit algı oyunları, aslında bilincimizi oluşturan beynin, ne kadar kolay manipüle edilebilir bir yapıda olduğunu gösteriyor. Mesela, insan kişiliğinin ‘on iki’ adet burca göre sınıflandırılmasının hiçbir bilimsel altyapısının olmadığı basit okumalarla anlaşılabilir. Her insanın aynı karaktere sahip olmadığı ve insan psikolojisinin durağan bir şekilde seyretmeyip; biyolojik zamana, mekana, olaylara ve dış etkenlere bağlı olarak belli bir oranda değişkenlik gösterebileceği, birçok bilimsel çalışmalar neticesinde ortaya konulmuştur.

Görsel Kaynağı: Salesforce

Kişinin bir gazete köşesinde ya da internet sitesinde okuduğu ”Yengeç, her ne kadar doğrucu bir karakter olsa da, bugünlerde çok yanlış anlaşılıyor.”  cümlesi, bu yazıyı gazete köşesinde yazan kişinin ne kadar iyi zihin okuduğunu göstermiyor. Çünkü bu cümle, birçok kişinin kendisinde olduğunu düşündüğü, genel yargılar barındıran ‘olumlu’ bir aktarım içeriyor. Birçok insan bu örneğe benzer genel ifadelerin kendisine ne kadar uyduğunu söylese de, aslında bu ifadeler gerçek olduğu için değil, kendimizde var olduğuna inanmak istediğimiz için benimseniyor. Nitekim aynı kişi, gazete köşesinde “Yengeçler, doğru söylediklerini iddia ediyorlar ancak sözleri, davranışlarıyla hep tutarsız kalıyor.” şeklinde olumsuz duygular uyandıran bir yazı kaleme alsaydı, 23 Haziran ile 22 Temmuz arasında doğan kişiler bu ifadeleri ne denli dikkate alırdı?

ABD’li psikolog Bertram Forer, 1948 yılında, yazının başında bahsettiğimiz kişilik özelliklerine benzer bir dizi ifadeyi bir araya getirdi ve 39 öğrenciden oluşan sınıfına dağıttı. Daha sonra bu maddelerin ne kadarının kendilerine uygun olduğunu ölçmek için 0 (hiç) ile 5 (mükemmel) arasında puanlamalarını istedi. Sonuç tahmin edeceğiniz üzere şaşırtıcı değildi. Topladığı değerlendirme formlarının ortalaması 4,30 çıkmıştı. Yani neredeyse herkes bu kişilik özelliklerinin tamamına sahip olduğunu düşünüyordu.

Psikolojik hastalıkların ilk seferinde teşhis edilememesinde ve bazı kişilik bozukluklarının tanımlanamıyor oluşunda, insan psikolojisinin doğrudan ölçülebilir veya hesaplanabilir bir yapıya sahip olmaması ana sebeptir. Bilim insanları bile insan ruhunu tam anlamıyla belli bir sınıfa dahil edemiyorken, bazı asılsız şehir efsaneleri ve hiçbir bilimsel dayanağı olmayan sözde kişilik testleri nasıl işe yarayabilir?

Burçlar, rüya tabirleri, yıldız haritaları ve gelecek yorumlamaları gibi bilimsel dayanağı olmayan şeylerin insanları manipüle ettiği, kimi zaman dezenformasyona çanak tuttuğu ortada. Bunun yanı sıra asılsız bilgilerin bir diğer başlığını da kehanetler oluşturuyor.

Görsel Kaynağı: iStock

Sosyal medyada, gelecekte gerçekleşeceğinin iddia edildiği fakat neden gerçekleşeceğine dair herhangi bir somut delil ortaya konulamayan tuhaf fenomenlerle karşılaşıyoruz. Bununla alakalı “Biz bilirsek, Simpsonlar bilemez” başlıklı yazımızda, gelecekte yaşanabilecek bazı doğa olaylarını insanların bilmesinin imkan dahilinde olmadığından bahsetmiştik. Öyle ki yazımızda, Simpsonlar’ın yazarlarından Al Jean’in, yayınladıkları bölümlerde geçen bu isabetli tahminleri “Yeteri kadar ok fırlatırsanız, bazıları mutlaka dart tahtasına vuracaktır” sözüyle esprili bir yaklaşımla cevapladığını aktarmıştık.

Simpsonlar’ın elbette ki kahin olmak gibi bir misyonu yok. Ara ara gündeme gelen bu iddiaların bazıları birer tesadüf, bazıları ise izleyicinin algıda seçiciliğine bağlı, tamamıyla kişisel görüşler neticesinde ortaya çıkıyor. Ne var ki, tarih boyunca kahin olduğunu ve bir şekilde gelecekten bir takım mesajlar aldığını iddia eden insanlara şahit olduk. Bu kişilerin sayısı, günümüzde de azımsanacak kadar değil. Bu modern kahinlerden en ünlüsü Vangelia Pandeva Dimitrova ya da bilinen ismiyle “Baba Vanga”

Baba Vanga şarlatan mıydı, yoksa bir kahin mi?

Diyelim ki siz bizden falınıza bakmamızı istediniz. Biz de “Hayhay efendim.” diyerek sizin geleceğinize dair şu sözleri aktardık:

“Önümüzdeki haftalarda bir süredir temas halinde olmadığınız bir yakınınızdan bir mesaj alacak ya da onunla konuşacaksınız. Bu kişi orta boylu, düz saçlı, açık tenli birisi. Onu yakından tanımak istediniz ama konuşmak için fırsatınız olmadı. O kişinin isminde “A” harfi var”

Şimdi düzmece olan bu fal büyük bir ihtimalle gerçekleşmeyecekti. Zaten biz de sizlere profesyonel şarlatanlık hizmeti vermeyi vaat etmedik. Şayet sizin dış görünüşünüzü ve kişiliğinizi az da olsa yakından gözlemleyebilseydik, belki daha güzel bir fal kurgulardık. Ama yine de bazılarınızın gelecekte karşılaşacağı olaylara ilişkin nokta atışı yapmış ya da yakın oranda tahmin etmiş olabiliriz. Peki birkaç kehanetimizin hasbelkader tutması, bizim geleceği görebildiğimizi mi gösteriyor? Hayır, sadece ortaya birtakım ‘açık uçlu’ yemler atıyoruz, sizler de bir nevi ‘doğrulama yanlılığı’ yapıyor ve size en makul olan yemleri yutuyorsunuz.

İşte Baba Vanga da, yaşamı boyunca buna benzer açık uçlu iddialarını rastgele dağıtarak, gelecekte bunların gerçekleşeceğini söyledi. Baba Vanga öldükten sonra çıkan ‘Baba Vanga bunu bilmişti’ gibi cümleler ise, zamanında uydurulan muğlak bir iddianın daha sonrasında sahiplenilmesinden kaynaklanıyor.

Görsel Kaynağı: The News Minute

Baba Vanga’nın sözde kehanetlerinden birisi de 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi (İkiz Kuleler) saldırısıydı. Baba Vanga’nın “Korku, dehşet! Amerikan kardeşler, çelik kuşların saldırısına uğradıktan sonra düşecekler. Kurtlar çalılıklarda uluyacak ve masumların kanı fışkıracak.” sözlerini dile getirdiği iddia edilmişti. Vanga, gerçekten bu sözleri söylemiş olsa da bu, onun geleceği gördüğünü göstermiyor. İnsanlar, muğlak sözleri birer gerçekmiş gibi algılamak istedikleri için inanıyorlar. Çelik kuşların, kamikaze uçağı, Amerikan kardeşlerin ise ikiz kuleleri temsil etmesinin ‘nesnel’ ve ‘rasyonel’ hiçbir temeli yok. Bu da, sözde gerçekleşen kehanetlerin bir şarlatanlıktan öteye gidemediğini bizlere gösteriyor.

Bu durumu, halının üstünde rastgele, dağınık halde bulunan Lego parçalarına benzetebiliriz. Zamanı geldiğinde bu Lego parçalarından bir ağaç modeli de yapabilirsiniz, bir uçak da…

IMF, Dünya Bankası ve BM faiz indirimi çağrısı yaptı mı?

Dijital paylaşımlarda yer alan iddialara göre ‘Dünya Bankası Başkanı ve IMF Başkanı yaptıkları toplantı da faiz indirimi çağrısı yaptı. Yine paylaşımalara göre, Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Ofisi’nin raporunda da merkez bankalarına faiz indirimi yapması gerektiği belirtildi.Hem raporda hem toplantı da gelişmiş ülkelerin, özellikle ABD’nin, merkez bankalarının faiz artırımı yapmasının ekonomik durgunluğu neden olacağı ve dolar kurunun artmasıyla gelişmekte olan ülkelerin borçlarını ödemekte zorlanacağı söylendi. Fakat ne raporda ne toplantı da Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarının faiz artırımı ile ilgili bir uyarıda bulunulmuyor.

Sosyal medyada yayılan bir iddiaya göre Dünya Bankası Başkanı’nın ve IMF Başkanı’nın ülkelere faiz arttırmaması konusunda uyarıda bulundu. Konuyla ilgili arama yaptığımızda Birleşmiş Milletler’in de faizleri indirme çağrısı yaptığı ve faiz yükseltmenin ihtiyatsız bir kumar olduğunu söylediği iddiasının da yayıldığını gördük. Doğrula olarak biz de IMF, Dünya Bankası ve BM faiz indirimi çağrısı yapıp yapmadığına dair iddiayı inceledik.

IMF Başkanı’nın ve Dünya Bankası Başkanı’nın açıklamaları

IMF ve Dünya Bankası her yıl düzenlediği toplantı bu sene 10 Ekim’de başladı. Toplantının ilk gününde Dünya Bankası Başkanı David Malpass ve IMF Başkanı Kristalina Georgieva bazı açıklamalarda bulundu. Malpass da ve Georgieva da dünyanın ekonomik durgunluğa girebileceği konusunda uyardı.

Georgieva konuşmasında dünyanın kurala bağlı uluslararası düzenden, düşük enflasyondan ve düşük faizden çok daha oynak ve kırılgan bir dünyaya dönüştüğünü söyledi. Ayrıca, Dünyanın ekonomisinin neredeyse üçte birinin önümüzdeki dönemlerde negatif olarak büyüyeceğini belirtti. Rusya-Ukrayna savaşının ve Covid-19’un tedarik zinciri üzerindeki etkisinin enflasyonu yükselttiğini ve buna karşı alınan ekonomik sıkılaşma politikalarının tahmin edilenden daha hızlı gerçekleştiğini söyledi. Georgieva ekonomik yavaşlamanın üç büyük ekonomide de görüldüğünü belirterek Euro bölgesinin doğal gaz fiyatlarının artışının ve Çin’in konut piyasasındaki oynaklığının bu ekonomik yavaşlamaya sebep olduğunu açıkladı.

ABD’nin ise hala güçlü işgücü piyasası olmasına rağmen faiz oranları sebebiyle ivme kaybettiğini ifade etti. Buna karşı Georgieva enflasyonun kontrol altına alınması gerektiğini ama enflasyona karşı uygulanan sıkılaşma politikalarının aşırıya kaçmasının ekonomik durgunluğa sebep olacağını ve bu politikalar sebebiyle dolar kurunun yükselişinin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisinin göz önüne alınması gerektiğini belirtti.

Malpass ise gelecek yıl dünyanın resesyona girme ihtimaline dair Avrupa’daki gelişmiş ekonomilerin yavaşladığını ve kurlarındaki düşüş sebebiyle gelişmekte olan ülkelerin borçların yükünün daha ağır olduğunu açıkladı. Faiz oranlarının da bu yükü daha da ağırlaştıracağını belirten Malpass aynı zamanda enflasyonun herkes için ana problem olduğunu söyledi.

Malpass da ve Geogieva da gelişmiş ülkelerin sıkılaşma politikalarının gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkileyeceği ve bu etkileri azaltmak adına uluslararası düzeyde çaba sarf edilmesi gerektiğini öneriyor. Malpass aynı zamanda faiz oranlarının krizin başında aşırı düşük olduğunu belirtip gelişmiş ülkelerin borç vermelerinin sınırlandırması gerektiğinden bahsediyor.

Sonuç olarak yapılan toplantı da yüksek faiz oranlarının ekonomik büyümeyi yavaşlatacağı ve durgunluğa sebep olabileceği söyleniyor. Buna ek olarak, faiz oranının yükseltilmesinin dolar kurunu yükselteceği ve gelişmekte olan ülkelerin borçlarını ödemekte zorlanacağı belirtiliyor. Fakat burada belirtilen gelişmekte olan ülkeler değil, gelişmiş ülkeler içerisindeki ABD’nin faiz artırımıdır.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Ofisi’nin raporu

Birleşmiş Milletler’in ise Ticaret ve Kalkınma Ofisi’nin 2022 yılı raporunda faiz oranlarından bahsettiğini görüyoruz. Raporda hızla yükselen enflasyonun merkez bankalarını faiz oranlarını yükseltmeye ve kamu harcamalarını düşürmeye ittiği söyleniyor. Fakat, bunun büyümeyi düşürebileceği ve resesyona sebep olabileceği belirtiliyor. Burada da Malpass’ın ve Geogieva’nın da konuşmalarında söylediği gibi ABD’nin faiz artırmasının gelişmekte olan ülkeleri negatif etkileyeceğinden bahsediliyor. Raporda gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının faiz oranını artırma kararları sonucunda küresel resesyona sebep olabileceği ve gelişmekte olan ülkelere zarardan verebileceği belirtiliyor.

Pendik – Sabiha Gökçen Havalimanı Metrosunu Kim Yaptı?

Sabiha Gökçen Havalimanı metrosunun yapımı, Bakanlar Kurulu kararıyla 2018’de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na devrediliyor. Bu karara göre, yapımın tamamlanmasını takiben belediyenin metroyu devralması ve yapım maliyetinin belediye vergilerinden kesilmesi gerekiyor. Yani bakanlık tarafından maliyeti karşılanan Sabiha Gökçen metrosu, işletilmek üzere İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilecek ve maliyeti için belediyenin vergi gelirleri tahsilatından %5 kadar bir oran kesilecek. Özetle, yapım maliyeti Bakanlık tarafından karşılanıyor, bu maliyetin Hazine’ye geri ödenmesi şartıyla belediyeye devrediliyor.


2 Ekim 2022 Pazar günü Sabiha Gökçen Havalimanı’na ulaşan metro hattının açılışı yapıldı. Havalimanına ulaşan hat normal şartlarda M10 Pendik Merkez- Sabiha Gökçen Havalimanı. Ancak ilk etapta açılan 4 istasyonla beraber M4 Kadıköy-Tavşantepe’ye ek olarak aktarmasız hizmet verecek. M10 hattı tamamen yapıldığında ise Pendik-Sabiha Gökçen Havalimanı hattına M4 hattından aktarma yapılabilecek.

Açılış kapsamında yapılan konuşmalar ise büyük oranda metro hattının kim tarafından yapıldığına odaklandı. Yalnızca Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın amblemleriyle donatılan açılış etkinliğinde ve tanıtım videolarında Bakan Adil Karaismailoğlu, metro hattının bakanlık tarafından yapıldığını vurguladı. Hatta açılışta konuşma yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘Birileri bizim yaptığımız raylı sistemleri sahiplenmek istiyor.’ diyerek metro hattını bakanlığın yaptığının altını bir kez daha çizdi.

Kaynak
Kaynak

Sosyal medyada da Sabiha Gökçen Havalimanı’nın yapımı ve açılışıyla ilgili paylaşımlar yapıldı. Bu paylaşımlardan biri Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu’ya ait. Göksu, Karaismailoğlu ve Erdoğan gibi hattın tamamen bakanlık tarafından 4,4 Milyar TL’ye yapıldığını ifade etti. Aynı bilgi bakanlığın Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü’nün Twitter hesabından da paylaşıldı.

Kaynak
Kaynak
Kaynak

Ancak metro hattının yapımını kimin üstlendiğiyle ilgili beyanlar bunlarla sınırlı kalmadı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Twitter hesabından hattın açılışını kutlarken maliyetin belediye tarafından karşılandığını, yatırımların vatandaşlara ait olduğunu belirtti. İmamoğlu’nun beyanını destekleyen paylaşımlar İBB CHP Grup Sözcüsü Tarık Balyalı ve İBB Meclisi Grup Başkan Vekili Doğan Subaşı’ndan geldi. Balyalı, Sabiha Gökçen Havalimanı metrosu maliyetinin İBB vergi gelirlerinden kesileceğini söylerken Subaşı ise 2018’de mevcut İBB Başkanı Mevlüt Uysal’ın hattın yapımını bakanlığa devrettiğini yazdı.

Kaynak

İBB Haber de Twitter hesabı üzerinden İmamoğlu, Balyalı ve Subaşı’na benzer bilgiler paylaştı. Ek olarak ödemeyle ilgili belgeyi, açılışa İmamoğlu’nun çağrılmadığı ve hattın istasyonlarına belediyeye ait Metro İstanbul’un simgesi olan ‘M’ tabelalarının asıldığı bilgilerini verdi.

Dolayısıyla Sabiha Gökçen Havalimanı’na ulaşan metro hattı yapımını kimin üstlendiğiyle ilgili ortak bir karara varılamadı. Ancak hem söz konusu hattın, hem de diğer metro hatlarının yapımıyla ilgili ulaşabildiğimiz bazı açık kaynaklar mevcut.

Sabiha Gökçen metrosunun bakanlığa devri

Örneğin, konuyu araştırırken İBB Meclisi Grup Başkan Vekili Doğan Subaşı’nı doğrular nitelikte 22 Eylül 2018 tarihli bir haber karşımıza çıkıyor. Anadolu Ajansı tarafından yapılan habere göre, ‘Şehir İçi Raylı Ulaşım Sistemleri, Metrolar ve Bunlarla İlgili Tesislerin Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca Üstlenilmesi, Devralınması ve Tamamlanmasını Müteakip Devri ile ilgili Şartların Belirlenmesine İlişkin Karar’a Sabiha Gökçen Havalimanı raylı sistem bağlantısı da eklenmiş. Aynı tarihte CNN Türk de raylı bağlantı kapsamında Sabiha Gökçen-Kaynarca ve Sabiha Gökçen-Kurtköy Kavşağı kısımlarını bakanlığın yapacağını yazmış. Anadolu Ajansı’nın bahsettiği karara Resmi Gazete’nin 22 Eylül 2018 tarihli sayısından ulaşmak mümkün.

Kaynak

Bakanlığın belediyelere destek açıklaması

Sabiha Gökçen metrosunun kapsamına dahil edildiği 25/10/2010 tarihli ve 2010/1115 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nı ayrıca arattığımızda ise kararla ilgili bizzat Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığınca 2 Mayıs 2019’da yapılmış açıklamayı buluyoruz.

Söz konusu açıklamada kentiçi ulaşım sistemlerinin yapılması işi kanunen Belediyelerin sorumluluğunda olmasına rağmen 2010’da yapılan değişiklikle beraber belediyenin talebi ve Bakanlar Kurulu’nun uygun görmesi halinde yatırım tutarı belediye tarafından geri ödenmek koşuluyla devam eden metro projelerinin bir kısmının Bakanlık tarafından üstlenilebileceği ifade edilmiş.

Yani, bu kararla belediye tarafından planlanan metro yatırımları yapım, devir ve geri ödeme şartlarını içeren bir protokol ile Ulaştıma Bakanlığına devrediliyor; yapımı tamamlandıktan sonra belediyenin yapacağı geri ödemeleri ise Hazine ve Maliye Bakanlığı takip ediyor.

Bu açıklamanın yapılmasının nedeni ise belediye tarafından Bakanlığa yapılan ödemelerdeki usul değişikliği. Açıklamaya göre 01.05.2019 tarihli karara göre metro gelirlerinin tamamı belediyeye kalırken; kanun ve devir protokollerinde daha önce belirlenmiş olan metro yatırımının geri ödemesi, belediyenin genel bütçe vergi gelirleri tahsilat toplamı üzerinden ayrılacak paylardan yüzde 5 gibi bir oranın kesilmesiyle gerçekleşiyor.

Aynı zamanda açıklamada, belediyelerin kendi bütçeleriyle yapamayacakları yüksek bedelli metro yatırımlarına kavuşacağının ve Hazine’nin borcu uzun vadeye yaymasıyla yerel yönetimlere katkı sağlayacağının altı çiziliyor.

Dolayısıyla 2010/1115 sayılı karara göre, AK Partili İBB Başkanı Mevlüt Uysal döneminde Sabiha Gökçen Havalimanı raylı sistem bağlantısı kapsamında inşası Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına devredilen Sabiha Gökçen-Kaynarca ve Sabiha Gökçen-Kurtköy Kavşağı kısımları maliyetinin şu anki başkanlık tarafından usulüne uygun şekilde geri ödenmesi gerektiği söylenebilir.

Bakanlığın yapımını tamamlayarak belediyeye devrettiği bir başka hat: M6

Metro İstanbul’un web sitesinde ‘İşletmedeki Hatlar’ kısmına girdiğimizde, Sabiha Gökçen’e ulaşan metronun M4 hattı içerisinde Kadıköy-Sabiha Gökçen şeklinde yer aldığı görünüyor. Yani aslında hattın işletmesi Metro İstanbul’a ve belediyeye ait.

Üstelik ‘İşletmedeki Hatlar’ bölümünde tıpkı söz konusu metro hattı gibi geçmiş yıllarda bakanlık tarafından tamamlanarak belediyeye devredilen başka bir hat daha mevcut. M6 Levent-Hisarüstü metro hattı da Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın Demiryolu’nda ‘Sektörel Projeler’ raporunda bulunuyor. Hat, bakanlığın ‘mahalli idarelere desteğimiz artmıştır’ açıklamasıyla sıraladığı kent içi raylı sistem projeleri arasında listeleniyor. M6, Sabiha Gökçen metrosu yapımının da dahil olduğu 2010/1115 kararı kapsamında inşa edilerek işletilmesi için İBB’ye devredilmiş. Söz konusu karara buradan ulaşılabilir.

Kaynak
Kaynak

M6 hattının yapım ve açılış aşamalarıyla ilgili açık kaynaklarda pek bilgi bulunamıyor. Ancak ulaştığımız haberlerde M6 hattının açılış etkinliğinde ve tanıtım videosunda yalnızca bakanlığın amblemleri görünüyor. Buna rağmen çoğu haber, hattın Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi işbirliğinde yapıldığını veya bu iki kurumun ortak çalışması olduğunu yazıyor.

Öte yandan, M6 Levent-Hisarüstü hattının açılışıyla ilgili görsellere baktığımızda dönemin İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın Twitter paylaşımı dikkat çekiyor. Topbaş paylaşımında metro açılışını haber verirken bir de fotoğraf eklemiş. Makinist kabininde çekilen fotoğrafta kendisiyle birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ve Ulaştırma Bakanı Feridun Bilgin yer alıyor.

Tüm bu bilgi ve kaynaklar doğrultusunda, Sabiha Gökçen Havalimanı’na uzanan metro hattı yapım maliyetinin Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından karşılandığı ancak 2010/1115 sayılı karar kapsamında, tıpkı geçmişte yapıldığı gibi, söz konusu maliyetin İstanbul Büyükşehir Belediyesince geri ödenmesi gerektiği sonucuna varılabilir.

Doğrula, IFCN onaylı imzacı oldu

Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı’nın (IFCN) prensip ve standartlarına uyum sağlayan Dogrula.org, şeffaflık ve tarafsızlığını ispat ederek IFCN İlkeler Kılavuzu’nu imzalamaya hak kazandı. IFCN imza statüsü, dogrula.org’u yanlış bilgiyle mücadelesinde bir adım öne çıkarıyor.


Dogrula.org, global medya ekosisteminin önemli aktörlerinden Poynter bünyesinde olan, Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı (International Fact-Checking Network – IFCN) tarafından onaylandı, yani kuruluşun İlkeler Kılavuzu’nu (Code of Principles) tanıyarak imzacısı olmaya hak kazandı.

Nasıl bir denetlemeden geçtik ?

‘IFCN İlkeler Kılavuzu’nu tanımak’ eylemi uygulamada, kılavuzdaki ilkelerin organizasyonca uygulanıp, uygulanmadığının denetlenmesiyle gerçekleşiyor. Doğrula organizasyonu, IFCN’e başvurusunu 13 Eylül 2021’de yaptı. Bir yıl, ilke ve prensiplere uyum sağlamaya çalıştık. Ve bu sürede IFCN’in atadığı bir bağımsız denetçi tarafından denetlendik. Denetçinin, uygulamamızla ilgili olumlu görüşü neticesinde, IFCN danışma kurulunca oylandık ve yeterli oyla imzacı olmaya hak kazandık.

Görseldeki sayfaya erişim sağlamak ve başvuru sürecimizle ilgili tüm detayları buradan inceleyebilir, bağımsız denetçinin uygulamamızla ilgili yorumlarını okuyabilirsiniz.

IFCN onayı ne anlama geliyor?

IFCN imzası doğrulama organizasyonunun, İlkeler Kılavuzunda yer alan ilkeleri kabul ettiğini, metodoloji, şeffaflık, tarafsızlık ve organizasyon yapısı bakımından denetlendiğini ve bu denetim sonucunda imzacı olmaya hak kazandığını gösteriyor. Dünyada, 100’den fazla imzacı doğrulama organizasyonu var. AFP Fact, Reuters Factcheck, Africa Check, Snopes gibi dünyanın bir çok noktasından organizasyonlar bu denetim sürecinden geçiyor. Türkiye’de ise IFCN onaylı imzacı Teyit ve Doğruluk Payı var. İki kuruluş da, Türkiye’de doğruluk kontrolü ekosistemini  güvenilir ve kurumsal bir zeminde oluşturabilmek için yıllardır mücadele veriyor. Türkiye medya yapısı sorunlarına rağmen, kamuoyu faydasını gözeterek ortaya koydukları bağımsız yayıncılık anlayışı takdire şayan.

Kabul ettiğimiz ilkeler neler?

Tarafsızlık ve Hakkaniyetli Davranma İlkesine Bağlılık

Dogrula.org, her analizini özdeş standartlara göre yapar. Projenin ya da kurumun kabul ettiği hibelerin kaynaklarından bağımsız şekilde içerik üretir. Analizlerini yaparken herhangi bir politik taraf üzerinde yoğunlaşmaz. Her analizde aynı kontrol sürecinin uygulanmasına ve sadece kanıtların sonuca götürmesine dikkat eder. Analizi yapılan konularda herhangi bir fikrin savunuculuğunu yapmaz, siyasi bir tarafta yer almaz.

  • Dogrula.org’un Temel İlkelerimiz sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.
Kaynakların Şeffaflığı İlkesine Bağlılık

Dogrula.org, takipçilerinin de yapılan analizleri kontrol edebilmesini ister. Takipçiler istedikleri takdirde araştırma sürecini tekrarlamaları için kullanılan kaynaklar detaylı bir şekilde verilir. Kaynağın kimliğinin açıklanması durumunda can güvenliğinin tehlike altına girecek olması halinde, kaynağı tehlikeye atmaması koşuluyla, olabildiğince detay sunulur.

  • Dogrula.org’un iddia kontrol süreci ve düzeltme politikasına buradan ulaşabilirsiniz.
Finansal ve Organizasyonel Yapının Şeffaflığı İlkesine Bağlılık

Dogrula.org, finansal kaynakları konusunda şeffaftır. Analiz sonuçlarını etkileme şartı olmadığı takdirde kuruluşlardan fon kabul eder. Dogrula.org kurumsal yapıdaki önemli figürlerinin profesyonel geçmişleri ve kurumun organizasyonel yapısı kamuya açık şekilde yayınlanır. Okuyucuların kuruma her şartta ulaşabilecekleri bir kanalın bulunmasına özen gösterilir.

  • Dogrula.org’un finansal kaynaklarını yayınladığı sayfaya buradan ulaşabilirsiniz.
Yöntemin Şeffaflığı İlkesine Bağlılık

Dogrula.org, iddiaların seçimi ve araştırması, analizlerin yazımı, düzenlemesi, yayımı ve düzeltilmesi aşamalarını detaylı şekilde açıklar. Dogrula.org, okurlarını gündemdeki iddiaların takibi ve doğrulanması adına kendileriyle iletişime geçmeleri için teşvik eder ve neden ve nasıl doğrulama yapıldığını açıktır.

  • Dogrula.org’un ekip bilgisine  buradan ulaşabilirsiniz.
Analizlerin Açık ve Güvenilir Düzeltilmesi İlkesine Bağlılık

Dogrula.org, analizlerinde düzeltme politikasını önceden yayınlar ve bu politikayı titizlikle takip eder. Düzeltmelerini bu politikaya uygun olarak yapar ve takipçilerinin düzeltilmiş versiyona olabildiğince ulaşmasını sağlar. Dogrula.org sitesinin yukarıda belirtilen ilkeleri ihlal ettiğini düşünüyorsanız lütfen bizimle iletişime geçiniz.

  • Dogrula.org’un düzeltme ve geri bildirim politikasına buradan ulaşabilirsiniz.

Biz bilirsek, Simpsonlar bilemez

“Simpsonlar yine bildi” başlığı değişmez. Sahne değişir, bölüm sayısı değişir.. Bu yazımızda yıllardır değişmeyen manipülasyon yöntemini ele alıyoruz. Gerçekte; Simpsonlar kahaneti sosyal medya aldatmacasından ibaret. Dijital yöntemlerle sahneler değiştiriliyor ve bizlere, “Simpsonlar kehaneti” şeklinde sunuluyor.


The Simpsons (Simpsonlar), 1989 yılında yayınladığı ilk bölümden bugüne dünyanın hemen her ülkesinde ilgiyle takip ediliyor. Sitcom türünün ilk çizgi dizisi olması ve halen ‘popüler kültür’ öğelerini senaryosunda harmanlayarak seyirciyle buluşturması, Simpsonlar’ı diziler arasında önemli bir yerde tutuyor.Simpsonlar, yalnızca ABD ve dünyanın geri kalanının gündemindeki sıcak olayları ele alması yönünden ilgi görmüyor. Bunun yanı sıra medyada ses getiren birçok olayı daha önceden tahmin edip, bölümlerinde ‘subliminal mesaj’ olarak verdiğine dair iddialarla da gündeme geliyor. Üstelik bu iddialar, gündemi takip edip mantıksal bir çerçevede geleceğe yönelik isabetli tahminler yapmak kadar normal değil. Simpsonlar’a atfedilen “Simpsonlar yine bildi!” benzeri açıklamalar ile servis edilen bu kehanetler, herhangi bir kişinin bilmesinin mümkün olmadığı iddialar olarak karşımıza çıkıyor.

Örneğin geçtiğimiz günlerde ele aldığımız, The Simpsons dizisinin Kraliçe II. Elizabeth’in ölüm tarihini önceden bildiği iddiasındabir kişinin bilmesinin olanaksız olduğu ileri bir tarihin, aslında Simpsonlar ile alakalı olmayan, sahte görseller kullanılarak üretilen bir ‘dezenformasyon yayılımı’ olduğu sonucuna varmıştık.

 

Kraliçe’nin doğum ve ölüm yılının bir tabutun içinde gösterilmesi birçok hesapta paylaşılmıştı. Aynı sahte görsel, eski ABD başkanı Donald Trump için de kullanılmıştı.

 

Nitekim sahte olduğu ilk bakışta anlaşılan Kraliçenin ölüm tarihinin önceden bilindiği söylentisi kadar bariz olmasa da ortaya atılan birçok iddiada Simpsonlar’ın daha önceki bölümlerinde güncel olayları bir şekilde nokta atışı tahminlerle işlediği belirtiliyor.

Simpsonlar her seferinde biliyor mu?

Birtakım durumların ve olayların, şayet geleceğe ışınlanmaya olanak veren bir teknoloji icat edilmediyse, bir televizyon dizisinin senaristleri tarafından önceden bilinmesi mümkün görünmüyor. Gelgelelim ardındaki argümanlar ancak bir kumdan kale kadar dayanıklı olabilen ‘simpsonlar yine bildi’ iddiaları, anahtar kelimeler ya da görsel arama gibi basit doğrulama yöntemleriyle kolaylıkla çürütülebiliyor.

Bir grup komplo teorisyeni tarafından üretilen bu iddiaların esas amacı, insanlara var olduğu düşünülen bir ‘kurmaca şeytanın’ varlığına inandırmak diyebiliriz. Psikolojide buna “Straw Man Fallacy” yani Türkçesiyle “Korkuluk mantık hatası” deniyor. Gerçekle baş edemeyen kişilerin sıklıkla başvurduğu bu yöntem, kişinin bir şeytani figür varmışçasına davranmasına ve etrafındakileri bu -sözde- figüre inandırmaya çalışmasına deniyor. Bu analojiye örnek olarak, “Dünyayı beş aile yönetiyor, elit sermayedarlar kitleleri manipüle ediyor” gibi altı doldurulamayan safsatalar gösterilebilir.

 

 

İşte bu noktada dezenformasyonu misyon edinmiş bazı kimliği belli ya da belirsiz kişiler, verdiğimiz örneğe benzer korkuluklarını desteklemek için kendilerine bir enstrüman seçiyorlar. Bugünkü yazımızda ele aldığımız konunun öznesinin, yani Simpsonlar’ın bu amaca enstrüman olmasında herhangi bir özel sebep yok. Bir başka deyişle bu gibi asılsız iddialar, Simpsonlar olmasaydı da başka bir dizi, film ya da kitabın kisvesi altında zaten yayılırdı.

“Yeteri kadar dartı fırlatırsanız, bazıları mutlaka tahtaya vuracaktır.”

New Musical Express’ konuşan Simpsonlar’ın senaristlerinden Al Jean bu konuyla ilgili ‘dart tahtası’ benzetmesi yaparak şu ifadeleri kullanıyor:

“700 bölüm yazıp, hiçbir şey tahmin edemediyseniz, o zaman kötüsünüz  demektir… Yeterince dartı fırlatırsanız, bazı nokta atışları yapabilirsiniz.”

 

 

Jean, bu dart tahtası benzetmesiyle, çizgi seride gösterilen on binlerce senaryo ve sahnenin mutlaka bir tanesinin gerçek hayatta yaşanan durumla benzeşeceğini vurguluyor. Jean, daha önce ABD’nin New York eyaletinde gerçekleşen ve dünya medyasının aylarca gündeminde yer alan 11 Eylül Saldırısı’nı nasıl bildikleri sorusuyla sık sık karşılaştıklarını ifade ediyor. Dizinin önemli karakterlerinden Bart Simpson’ın bulunduğu bir sekansta, “New York $9” yazılı bir afiş görülüyor. Afişteki Dünya Ticaret Merkezi (ikiz kuleler) binalarının “11” sayısını andırması, komplo teorisyenlerinin iştahını açan bir argüman olarak “11 Eylül komplo teorileri” kapsamında yıllardır kullanılıyor. Jean’e göre ise bu durum ‘tuhaf’ bir rastlantıdan ibaret.

 

The Simpsons’ın 11 Eylül 2001 saldırısını 1996 yılında tahmin ettiği iddia edilmişti.

 

Elbette ki bu gibi benzetmeler, hiçbir şeyin kesin ve nesnel bir delili sayılamaz. Nitekim insan beyni küçük detaylar  arasında bağlantı kurarken hataya düşebilen organik bir yapı. Bu gibi detaylar, bilinç altına mesaj vermek için sözde “küresel güçler” tarafından insanlara gönderilen subliminal mesajlar değil elbette. Beynin nasıl algıda seçicilik yaptığını, hangi detayları birtakım durumların gerekçesi olarak gösterme hatasına düştüğüne dair psikolojik duruma YouTube kanalımızda değinmiştik:

Simpsonlar’ın bölümleri nasıl doğrulanabilir?

Otuz yıldan fazla bir süredir yayınlanan Simpsonlar’ın bölüm sayısı, hakkında uydurulan iddialardan fazla olduğu ortada. Bağımsız doğrulama kuruluşları olarak bizlere ihbar edilen “Simpsonlar yine mi bildi? Bir bakıp inceleyebilir misiniz?” isteklerinden sıkılmış değiliz. Ama yine de ara ara uydurulup medyaya servis edilen bu iddiaların bir gün tükeneceğine dair kuşkumuz yok da diyemeyiz.

Gelgelelim bu sözde kehanetlere, bazı temel mantık yollarıyla “safsata” değerlendirmesini yapmak pek de zor değil. Bunun için şu hususlara dikkat etmeli, etraflıca düşünmeli:

  • Geleceği görme, olacakları bilme gibi yetenekler, bir kişinin insani yeterliliklerinin ötesinde ‘ilahi’ bir güce özel tahminlerdir. Örneğin, daha önce ele aldığımız Kraliçe’nin ölüm tarihinin günü gününe tahmin edildiği iddiası, bir kişinin bilgi sahibi olduğu ve insanlara gizli mesajla aktardığı bir olgu olamaz. Bu rasyonellikten uzaktır, bir diğer deyişle eşyanın tabiatına aykırıdır.
  • Diğer dikkat edilmesi gereken nokta, az önce bahsettiğimiz üzere küçük detayların benzeşebileceği, beynin kolaylıkla yanlış ilişkilendirme hatasına düşebileceği durumudur.
  • Son olarak dizinin bu yazı yazıldığında güncel olarak 731 bölümünün yayınlandığını, bu bölümlerin 22 dakika sürdüğünü ve mutlaka bu bölümlerin birinde işlenen bir olayın gerçek hayatta benzer bir şekilde gerçekleşeceği ihtimalini de unutmamak gerekir.

İşin doğrulama kısmına gelecek olursak, ne yazık ki Simpsonlar’ın bölümleri, yayın hakları sebebiyle açık kaynak halinde incelenemiyor. Yayın hakları Disney+ üzerinde olduğu için, bu yayıncı platformunda hesabı bulunan bireysel kullanıcılar, bu bölümlere erişebilir. Yine de bazı önemli anahtar kelimelerle Google’da konuyu aratarak bahsedilen görüntülerin hangi sezonun hangi bölümünde yer aldığı bulunabilir. İnternetin açık kaynaklarında bazı bölümlere tam erişim sağlanamasa da, kesit halinde iddiada bahsedilen bölüme ulaşılabilir. Yine de bunun kesin bir çözüm olmadığını belirtmemiz gerekiyor.

Bunun yanı sıra Fandom üzerinde yer alan The Simpsons hayranlarının oluşturduğu ve katkı sağladığı Wiki sitesinde, bölümlerin, karakterlerin ve olayların detaylarına ulaşılabilir. Bir nevi ansiklopedi işlevi gören bu sitede “Simpsonların Ukrayna savaşını bildiği iddiasını” ilgili bölümü araştırarak bulmuştuk.

 

The Simpsons’ın hayranlar tarafından oluşturulmuş fan wiki sayfası.

 

Bugünkü yazımızda, komplo teorisyenlerinin sıkça başvurduğu ve iddialarına konu edindikleri dünyaca ünlü sit-com dizisi The Simpsons’tan ve onun sözde kehanetlerinin aslında tesadüfden, yanılsamadan ibaret olduğunu inceledik. İnsanın aklını en fazla kurcalayan, en fazla bulandıran soruların, aslında oldukça basit cevapları olabiliyor. Paolo Coelho’nun Simyacı romanındaki bahsi geçen hikaye gibi, aranılan hazine, belki de bulunan en yakın yerde; insanın mantık süzgecinde bulunabiliyor.

 

İlginizi çekebilir:

[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]

Ağustos’ta Doğrula Sepeti’nde fiyatlar 4,6% arttı

Bu yazımızda her ayın 3’ünde gündem olan enflasyon oranlarını konu aldık. Doğrula olarak da bir ürün sepeti oluşturup bir aylık fiyat değişimini ölçtük. Öncelikle temel kavramlar olarak enflasyonu ve TÜFE’yi açıklamak istiyoruz. Ağustos’ta Doğrula Sepetinde fiyatların değişimini bulduk.

Temel kavramlar

Enflasyon: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na göre enflasyon fiyatların genel seviyesindeki değişimdir. Toptan eşya fiyat endeksleri, tüketici fiyat endeksleri, üretici fiyat endeksleri ve özel kapsamlı TÜFE göstergeleri gibi çeşitli endeksler aracılığı ile ölçülmektedir.

TÜFE: Tüketici tarafından satın alınan mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişimleri ölçen endekstir. TÜFE hesaplanırken örnek bir kitlenin mal ve hizmete ne kadar para harcadığı bulunarak TÜFE hesaplamasında mal ve hizmetlerin ağırlığı belirlenir. Her ay mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki değişim ölçülür ve ağırlıkları ile çarpılır. Çıkan sonuç TÜFE’dir.

Enflasyon neden önemlidir?

Öncelikle enflasyonun olması demek tüketicilerinin aynı para ile daha az mal ve hizmet alması demektir. Ayrıca, reel faiz enflasyon oranı ile doğrudan bağlantılı olduğu için nominal faiz oranının belirlenmesinde de enflasyon göz önünde bulundurulur.

Türkiye’de enflasyon

Her ayın 3’ünde TÜİK enflasyon oranlarını açıklamaktadır. Başta Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası olmak üzere pek çok kamu ve özel kuruluş TÜİK’in enflasyon oranlarına göre karar vermektedir.

Enflasyon oranını paylaşan diğer kuruluş ENA Grup

TÜİK’in yanında Enflasyon Araştırma Grubu(ENAGrup) da Türkiye’deki tüketici enflasyonunu ölçmektedir. Sosyal medyada TÜİK’in yanında bu grubun da enflasyon oranı paylaşılmaktadır. ENAGrup’un enflasyon oranları ile TÜİK’in enflasyon oranları birbirinden farklı çıkmakta ve bu sebeple de sosyal medya kullanıcıları TÜİK oranlarından şüphe duymaktadır. Çoğunlukla ENAGrup’un tüketici enflasyon oranı daha yüksek çıkmaktadır.

TÜİK ve ENA Grup enflasyon oranları

TÜİK’e göre Tüketici Fiyat Endeksi yıllık bazda yüzde 80,21 artarken aylık bazda yüzde 1,46 arttı. Gıda enflasyonu ise yüzde 3,17’dir.

ENA Grup’ta ise TÜFE yıllık bazda yüzde 181,37 arttığını hesaplarken aylık bazda yüzde 5,86 arttığını hesaplamıştır. Gıda enflasyonunu ise aylık bazda 8,82’dir.

Doğrula aylık fiyat artışı hesaplaması

Doğrula olarak bizde aylık olarak bazı tüketici ürünlerindeki fiyat değişimini ölçmek istedik. Metodolojimiz ve aldığımız fiyatların kaynaklarını da paylaşarak size ürün sepetimizdeki ürünlerin Ağustos ayındaki fiyat değişimini gösteriyoruz.

Doğrula Sepeti’mizin Ağustos ayındaki fiyat artışı

Doğrula sepetinin fiyatındaki bir aylık (Ağustos) artış yüzde 4,60’tır. Gıda sepetinin fiyat artışı ise yüzde 1,58’dir.

Sepetimizdeki fiyatlarda fiyatı en çok artan 20 ürünü ise aşağıda verdik.

ENA Grup ve TÜİK ile bizim sepetimiz arasındaki farkın sebeplerinden ikisi bizim sepetimizde daha az ürün olması ve aldığımız fiyatların kaynaklarının farklı olmasıdır. Aşağıdaki Excel dosyasında ürünlerin ortalama fiyatlarını, fiyat artışını artışını, ürünlerin sepetteki ağırlıkların, alt sepet gruplarının ve tüm sepetin fiyat değişimini bulabilirsiniz.
Ağustos Ayı Doğrula Sepeti 

Metodolojimiz

Fiyat değişimini incelerken 145 ürün grubunu baz aldık. TÜİK’ten aldığımız enflasyon sepetindeki bazı ürünleri çıkardık ve bazılarının ağırlıklarını değiştirdik. Amacımız bir ailenin bir ayda temel olarak tüketebileceği ürünlerdeki fiyat değişimini ölçmekti. Bu sebeple temel olmayan gıda ürünlerini ve kıyafet, otomobil gibi her ay alınması gerekmeyen ürünleri çıkardık.

Hangi kaynakları kullandık?

İncelememizi yaparken sadece web sitelerini kullandık. Gıda ürünlerinin, kişisel bakım malzemelerinin, temizlik malzemelerinin ve gıda sarf malzemelerinin fiyatlarını dört marketin online alışveriş sitesinden aldık. Bu marketler Migros, A101, Carrefour ve Şok’tur. Bu marketler ülkenin en yaygın olan marketlerindendir. BİM’in internet sitesinde fiyatlar yazmadığı için BİM’i incelemedik.
İlk olarak ortalama kirayı ölçmek için Endeksa, Sahibinden ve Zingat’a baktık ve üç büyük şehrin yani ,İstanbul, Ankara ve İzmir’in, kira ortalamalarını aldık. Sonra, su faturası için İskiAski ve İzsu’ya, elektrik ücreti için EPDK’ya, doğalgaz için İGDAŞ, Başkentgazİzmirgazİzgaz ve Enerya’ya baktık. Tüp gaz ücreti için Aygaz, İpragaz ve Milangaz’ı ele aldık. Benzin, motorin ve LPG için Petrol OfisiBP ve Shell’in fiyatlarına baktık. Metro ve belediye otobüsleri için İstanbul, Ankara ve İzmir fiyatlarını inceledik. Cep telefonu paketlerinin fiyarlarını VodafoneTurkcellTürk Telekom ve PTTCELL’den aldık. İnternet paketlerinin fiyatların için ise SuperonlineTürk TelekomTürknet ve Netspeed’i inceledik.

Fiyat değişimini nasıl hesapladık?

145 ürün grubunun her birinin bir kaç kaynaktan aldığımız fiyatlarının ortalamasını bulduk. Belirtmek isteriz ki fiyatlarını aldığımız ürünlerin gramajı birbirine çok yakındır. TÜİK’ten aldığımız sepetin ürünlerinin ağırlıklarında bazı değişimlere gittik. Bu ağırlıklara karar verirken Türkiye’deki bir kişinin bir ayda tükettiği ürün miktarını baz aldık. Aşağıda ürünlerin sepetteki ağırlıklarını bulabilirsiniz.
Ağustos ve Eylül ayı için elimizdeki ortalama fiyatlar ile ürünlerin ağırlıklarını çarptık ve bu ağırlıkları toplayarak sepet fiyatını bulduk. Sonunda elimizdeki iki ayın sepet fiyatı vardı.  Sonra, Eylül ayının sepet fiyatından Ağustos ayının sepet fiyatını çıkardık ve çıkanı Ağustos ayının sepet fiyatına bölüp 100 ile çarptık. Sonuçta elimizdeki sepetin fiyatının bir ayda yüzde kaç arttığını bulduk. Bu işlem ile tüketici fiyat endeksini bulmuş olduk.
Yrd. Doç. Dr. Oktay Kızılkaya’nın hazırladığı slayttan alınmış Tüketici Fiyat Endeksi örneği
Metodolojimiz ile alakalı eleştirilerinizi ve önerilerinizi bekliyoruz. Eleştirilerinizi veya önerilerinizi e-mail yoluyla info@doğrula.org adresine ya da Doğrula’nın sosyal medya adreslerine gönderebilirsiniz.